Beştepe’den Beleştepe’ye: Hegemonya, Mizah ve Birleşik Cephe

Beştepe, artık yalnızca Ankara’da bir yer adı değil; siyasal rejimin kalbi. Bir zamanlar Cumhurbaşkanlığı denince akla Çankaya Köşkü gelirdi, bugün ise bu rolü Beştepe üstlenmiş durumda. İktidar için burası “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”, muhalefet içinse kısaca “Saray”. “Ak Saray”, “Kaçak Saray” gibi ifadelerle bir dönem gündemi çalkaladı. Son yıllarda “saray rejimi” ve “saray yönetimi” kavramları otoriterleşmenin simgesi olarak kullanılıyor.

İktidarın “külliye” kavramını tercih etmesi tesadüf değil elbette. Osmanlı geleneğine yapılan bu gönderme, "mekâna" tarihsel bir derinlik katarken “devletin ebedi varlığı ve büyüklüğü” fikrini pekiştiriyor. Böylece sıradan bir beton yığınından fazlası yaratılıyor; mekân, ideolojik bir simgeye dönüşüyor. Gramsci’nin deyimiyle hegemonya yalnızca baskıyla değil, fikirlerle ve kelimelerle kurulur.

En geniş anlamıyla muhalefet ise bu hegemonik dile karşı kendi karşı söylemini üretmeye çalışıyor. “Külliye”ye karşı “Saray” kullanımı tek adam rejimini çağrıştırırken, “Beleştepe” yalnızca otoriterliği değil, lüksü, israfı, halkın sırtından finanse edilen bir gösterişi hedef alıyor. Oda sayısı ve dakikalık devasa harcamalarıyla anılan bu yapı, mizah diliyle yerle bir ediliyor; iktidarın “devlet ihtişamı” değil, halkın sırtına yüklenmiş israfın kulesi olarak sorgulanıyor. Sokaktaki neredeyse her vatandaş ya ateş püskürüyor ya da “konuşursam beni içeri atarlar” diyerek her şeyin farkında olduğunu gösteriyor adeta.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, bu sembolik mücadeleye yeni bir boyut kattı. Tutuklu gazeteci Ercüment Akdeniz’in davasındaki iddianamede “Faşizme karşı Beleştepe” ifadesi yer aldı. Dimitrov’u ve onun ünlü eseri Faşizme Karşı Birleşik Cephe’yi bilmemek cehaletin bir örneği mi, belli bir mesafeyi mi ifade ediyor yoksa bir yazım hatası mıydı bu? Basit bir dikkatsizlik mi? Yoksa “faşizm” dendiğinde akla ilk gelenin “saray” olması artık bir refleks mi haline geldi? Ya da iddia makamı da mizah yapmaya mı başladı (!) Dili mi sürçtü bilinmez...

Bu durum sadece bana mı eski bir hikâyeyi hatırlatıyor: Bir sabah Sultan Abdülhamit Hazretleri veziriyle ufka bakarken vezir, “Sultanım, hava karardı.” der. Sultan kaşlarını çatar: “Demek bana ördek dedin!” Vezir şaşkınlıkla sorar: “Neden?” Sultan sıralar: “Hava kararır - yağmur yağar - gölcük olur - ördek yüzer!” Vezir dili tutulmuş hâlde susar. Bugün de öyle değil mi? Yanlışlıkla ağızdan kaçan bir sözcük, saray rejiminin gölgesini ele veriyor.

"Faşizme Karşı Birleşik Cephe" diyecekken Faşizme karşı Beleştepe!

Georgi Dimitrov, faşizmi “mali sermayenin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğü” olarak tanımlar. Ona göre faşizm yalnızca baskı değil, kapitalist sınıfın kriz döneminde işçilere yönelik örgütlü saldırısıdır. Bu nedenle faşizme karşı mücadele bölük pörçük değil, birleşik ve kitlesel olmak zorundadır:

“Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz.”

Öyleyse;

Faşizme karşı omuz omuza!

Bugün demokratik hakların “milli güvenlik” bahanesiyle kısıtlandığı, grevlerin son dakikada yasaklandığı (pardon, ertelendiği) bir düzende saray rejiminin niteliği açıkça ortada değil mi: Bu bir sermaye diktatörlüğü değilse nedir? Basın özgürlüğü, grev ve örgütlenme hakkı bile sürekli tehdit altında.

Ercüment Akdeniz’in geçmişte sosyalist bir partide yer almış olması, bu sosyalist partinin bir süre HDK içinde yer almış olması onun öncelikle bir basın emekçisi olduğu gerçeğini değiştirmez. HDK üyesi olduğu iddiasıyla “örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılanması ve tutukluluğunun sürdürülmesi hukuk adına utanç vericidir. Üstelik HDK’nın yasal faaliyet yürüttüğü, davayı takip eden DEM Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın HDK sözcüsü olduğu bilinirken… İmralı süreci alavere dalavere değilse, ortada bir samimiyet var ise eğer tablo “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” dedirtmiyor mu?

Beştepe’den Beleştepe’ye uzanan bu dil mücadelesi bazen de sürçmesi bize şunu gösteriyor: Sözcükler, iktidarın olduğu kadar direnişin de silahıdır. Ancak mesele sadece kelimelerde bitmiyor. Gerçek bir demokrasi için, faşizme karşı birleşik bir cephe olmadan saray rejiminin çizdiği sınırlar içinde nefes almak bile giderek zorlaşıyor...

Öyleyse;

Faşizmin ülkede tamamen inşa edilmemesi için omuz omuza verme vaktidir...

{ "vars": { "account": "G-Z64XNY337Y" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }