“Kızım sana diyorum, gelinim sen anla.” Bu söz, Türkçedeki dolaylı anlatım yöntemlerinden biridir. Burada “kız” doğrudan hitap edilen ama asıl muhatap olmayan kişiyi temsil eder; “gelin” ise mesajın iletilmek istendiği gerçek kişidir. İktidar da bu yöntemi ustaca kullanıyor.
Geçim derdi ağırlaşırken sınıfsal uçurum derinleşiyor. Büyük bir kesim sefalet içinde yaşarken, bir başka kesim keyfini sürüyor. Özgürlük alanı daralıyor; söz söylemek, hak aramak giderek zorlaşıyor. İşçi grev yapamaz, sendikalar etkisizleştirilir, siyasi partiler de bundan payını alır.
Ülkede bir “Saray rejimi” var ve bu rejimin uzun süre devam etmesi isteniyor. Şimdilik “emrihak vaki buluncaya kadar” her yol mubah sayılıyor. Nezaket kuralları rafa kalkmış durumda. Toplumun her alanı dizayn edilirken, büyüyen muhalefet partilerinin, özellikle CHP’nin hedef alınması kaçınılmaz. İktidarın mesajı net: “Haddinizi bileceksiniz, yoksa biz size had bildiririz.” Demokrasi, seçim ve adalet… Her şey yalnızca Saray’ın tanımına uygunsa geçerli.
CHP’nin 2023 yerel seçimlerindeki başarısı, belediye başkanlarının görevden alınması, tutuklamalar, transferler, dalga dalga operasyonlar ve şimdi de İstanbul İl Kongresi’nin iptaliyle sınırlanmak isteniyor.
Kayyımı tanımayan parti yönetimi, kayyım olarak atanan eski yol arkadaşlarını da ihraç ediyor. Eski genel başkanın aynı tuzağa düşüp düşmeyeceği zamanla görülecek. Tabanın ruh haline bakıldığında, “mutlak butlan” ihtimali ciddi bir tehdit olarak duruyor; eğer eski genel başkan kayyım atanmayı kabul ederse, parti binasına girmesi bile engellenebilir. Gürsel Tekin’in durumuna düşmek, kendisi için bile bile büyük bir kayıp anlamına gelir.
Bu saldırılar yalnızca muhalefeti sınırlama girişimi değil; doğrudan seçme-seçilme hakkına ve demokratik özgürlüklere yönelmiş bir tehdittir. Hukuk, hatta iktidarın kendi hukuk sistemi bile çöpe atılmış durumda. Mühürsüz oyları geçerli sayan YSK’nın işlevsiz bırakılması ve yerel mahkemeler aracılığıyla anayasal kurumların dizayn edilmeye çalışılması, faşizmin tahkim edilmesinden başka ne anlama gelir?
Saldırılar topyekûn olduğuna göre, savunma da topyekûn olmalıdır. Aksi halde, Brecht’in dediği gibi “zindanlarda birleşmek”ten başka yol kalmaz.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun’a göre: “Türkiye bu kadar gerilimi hak etmiyor. Demokrasi, iktidarla muhalefet arasında bir nöbet değişimidir. İktidar elitleri politik açıdan sağduyu göstermeli. Muhalefet açısından bakıldığında da bir savaş siyaseti yürütülmesi toplumu aşırı derecede geriyor. Uzlaşma kanalları açılmalı.”
İktidar sağduyulu hareket etmediğine göre, muhalefet mi uzlaşma kanalları açacak? Saray rejiminin de istediği bu değil mi: “Sokakta değil, Ankara’da makul muhalefet yap!"
CHP’ye yönelik baskılar yalnızca bir partiye değil, tüm toplumun demokratik haklarına yöneliktir.
Ancak parti bugüne kadar beklenenden daha dirençli bir tutum sergiliyor; sürekli yapılan eylemler taban ve yöneticiler arasında birlik ve direncin hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor.
Bugün CHP’ye yönelen baskılar, yarın herkesin kapısını çalacaktır. Mesele bir partiyi savunmak değil; sandığın, özgürlüğün, söz hakkının, yani hepimizin geleceğinin savunulmasıdır. Omuz omuza durulmazsa, kaybedilen sadece bir partinin değil, tüm toplumun geçmiş kazanımları ve zaten oldukça zayıf olan demokrasisi olacaktır.