Güncel

'İzler' kitabının yazarı Mustafa Yıldırımtürk: Geçmiş anlaşılmadan bugün doğru değerlendirilemez

Mustafa Yıldırımtürk, İzler – Fırtınalı Yıllardan Anılar (1970–1990) adlı kitabında Türkiye’nin en çalkantılı dönemlerinden birine dair kişisel tanıklığını ve mücadele tarihinin önemli kesitlerini bugünün okuruna taşıyor.

Mustafa Yıldırımtürk, İzler – Fırtınalı Yıllardan Anılar (1970–1990) adlı kitabında Türkiye’nin en çalkantılı dönemlerinden birine dair kişisel tanıklığını ve mücadele tarihinin önemli kesitlerini bugünün okuruna taşıyor.

Örgütlenme süreçlerinden cezaevi yıllarına uzanan anılar, yalnızca bireysel bir yaşam öyküsünü değil, bir dönemin ruhunu da görünür kılıyor.

Yıldırımtürk’ün “Geçmiş anlaşılmadan bugün doğru değerlendirilemez” sözünde ifadesini bulan tarihsel sorumluluk duygusu, kitabın ana eksenini oluşturuyor. 1970’lerden 1990’lara uzanan süreçte yaşanan siyasal baskılar, direnişler ve kırılmalar, kişisel deneyimler üzerinden kolektif bir hafızaya dönüşüyor.

Biz de bu çerçevede kitabın ortaya çıkış sürecini, yazma motivasyonunu ve bugüne bıraktığı izleri Mustafa Yıldırımtürk ile konuştuk.

Mustafa Yıldırımtürk, Evrensel Mehmet Zengül’ün sorularını yanıtladı.

İzler’i yazma motivasyonunuz neydi? Kitabın özellikle bugünün gençlerine ve gelecek kuşaklara karşı bir ‘tarihsel sorumluluk’ taşıdığını söylüyorsunuz. Bunu açar mısınız?

Kapitalizm, toplumun dününü bugüne bağlayan uzun bir tarihsel süreci bireylerin bilincine kendi sistemine uygun şekilde empoze eder. Dünya ve ülkemiz tarihinde buna karşı gerçek tarih arayışları her zaman oldu, olacaktır. Ancak ‘68 ve ‘78 dönemlerinde gençlerin, yalnızca ülkemizin değil, dünyanın tarihine de daha fazla ilgi duymaları; Marksizm ile tanışmaları ve devrim fikrini benimsemeleriyle bu arayış yoğunlaştı. Bizden öncekilerden devraldığımız mirasla, elimize geçen sınırlı sayıdaki kitabı su içer gibi okuyorduk. Ülkemizde başkaldırı deneyimlerimize ilişkin kaynaklarımız yetersizdi. Bugün çok sayıda kitap olsa da bunların çoğu emek-sermaye mücadelesinde direniş bilincini güçlendirecek nitelikte değil. Bu boşluğu doldurmak hâlâ çok zor. Direnenlerin gerçekliklerinin popüler hikayelere dönüşmesi kaçınılmaz gibi görünse de o dönemin gençlerinin halkın sorunlarına sahip çıkmak, emperyalizme bağımlı sömürü düzenine karşı mücadele etmek için neleri göze aldıklarını doğru şekilde yansıtmak gerekir. Bugün Denizlerin yaktığı meşaleyi geleceğe taşıyan gençlerin sorumlulukları daha zor ve karmaşık; ama onların da kendi başkaldırı hikayelerini tarihe not düşerek yol aldıkları bir gerçek…

'SOVYETLERDEKİ REVİZYONİZMİN DEVRİMİ ZAYIFLATTIĞINI GÖRDÜM'

Kitabın başında paylaştığınız aile hikayesi - Bolşeviklere karşı savaşan bir babanın, Bolşeviklerle aynı idealler için mücadele eden çocukları… Bunun sizde bıraktığı iz nedir?

Pek çok insan gibi benim de çocukluk kahramanım babamdı. Uzun kış gecelerinde ondan memleket, toprak, aile hasreti hikayeleri dinlerdik. Ağabeyim Metin onun silahlarını alıp Denizlerin başlattığı mücadeleye katılmaya gittiğinde babam çok hastaydı. Zamanı olsaydı, ona davamızı anlatsaydık birçok arkadaşımızın ailesinde olduğu gibi bizde de bir değişim olabilirdi; onu mücadelemize inandırabilirdik. Metin gittikten sonra devrimci başkaldırının nedenlerini öğrendikçe babamın karşı olduğu Sovyetlerin ne olduğunu da anladım. Özellikle Sovyetlerdeki revizyonizmin devrimi nasıl içten zayıflattığını gördüm. Babam toprak ağasıydı; birden devrime adapte olması beklenemezdi. İsyan etmiş, dağa çıkmıştı… Belki koşulları farklı olsa o da devrim saflarında olurdu. Ama sonuçta o da Türkiye’deki kapitalist sistemin çarkında tüm varlığını kaybetmişti. Bizi itaatkar değil, iradesi güçlü bireyler olarak yetiştirdiği için bu mücadelenin içinde yer aldık.

1988’deki Metris firarı Türkiye siyasi tarihinin en çarpıcı olaylarından biri. Bu firarın sizde bıraktığı izler nelerdi ve neden kitapta önemli bir dönemeç olarak yer aldı?

Özgürlük için vurulup ölmeyi göze almak aslında müthiş bir ‘İnadına yaşamak’ hissiydi. Türkiye’den çıkıncaya kadar geçen süreçte çok heyecanlı ve sıkıntılı zamanlar yaşadım; ama özgür olma duygusu her şeyden daha güçlüydü. Hele yeniden ülkeye dönüp kaldığım yerden devam etmek düşüncesi… Ama olmadı. Koşullar geri dönüş imkanını yıllar sonra verecekti. Avrupa’da ise farklı bir mecrada, özgür olarak mücadeleye dahil olup hız kesmeden devam etmek; örgütlü mücadelenin içinde olmak, kaçışıma gerçek bir anlam yükledi.

'NE BİZ ONLARI TAM ANLAMIYLA ANLAYABİLİRİZ NE DE ONLAR BİZİ'

“Geçmişin anlaşılmaması bugünün doğru yorumlanmasını engeller” diyorsunuz. Bugünün genç kuşaklarının ’70’li–’80’li yılların devrimci hareketleriyle kurduğu ilişki sizce nasıl? Eksik ya da yanlış bulduğunuz noktalar var mı?

Bu zor bir soru… Cevabı hem kolay hem zor. Bugünün gençliği sayısız parametrenin içine doğdu. Ne biz onları tam anlamıyla anlayabiliriz ne de onlar bizi. Değişim çok hızlı olduğu için bu kültürel altüst oluşlarda gençlerin nasıl şekillendiğini anlamak zor. Gençlerin çoğu güvensiz, geleceksiz zamanlara sıkışmış durumda; kendi değer ve algılarını oturtmada sürekli değişimler yaşıyorlar. Ancak bir gerçeklikte ortaklaşıyorlar: Yoksulluk, yoksunluk, güvencesizlik, geleceksizlik. Bugünün gençlerinin tek çıkışı, Marksizme dayanan sınıf mücadelesini anlayıp kapitalizmin artı değer sömürüsüne karşı örgütlü bir yapı içinde olmalarıdır. Zehir gibi zekalarıyla tek başlarına bir şey yapamayacaklarını görüyorlar. Ya umutsuzluğa teslim olacaklar ya da işçi sınıfının ideolojisi etrafında örgütlenip mücadele edecekler. Dün de böyleydi, bugün de böyle, gelecekte de başka bir yol yok…

Türkiye’nin güncel politik ikliminde geçmişin devrimci mücadelelerini anlatmanın riskleri, sorumlulukları ve olanakları nelerdir?

Risk çok. Geçmişin devrimci mücadelelerini anlatmak ve savunmak bugün rahatlıkla suç olarak görülebilir. Geniş kitlelere anlatmanın olanakları sınırlı; özellikle gençlere ulaşmak zor. Ama bu, dünü bugüne taşımanın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz; kaldırmamalı da.

Örgütlü olan gençlerin işi daha zor.

“İzler”, hem kişisel bir hatırat hem de politik bir tanıklık. Bu iki hattı bir araya getirirken kendinize koyduğunuz etik ve politik sınırlar nelerdi?

Tarihsel süreç, kişisel yaşamınızda tanıklık ettiğiniz politik olayları etik çerçevede değerlendirmeyi öğretir. Deneyimlediğiniz yaşam, devrimci duruş da bu sınırların nasıl korunacağını bilmenizi sağlar. Eksiklikleri ve zaafları diyalektik temelde değerlendirip doğru eleştiri-öz eleştirinin siyasal çizgiye ışık tutacağını bilmek önemlidir. Bu nedenle kişisel olaylara, polemiklere girmeden mümkün olduğunca objektif olmaya çalıştım. Eksik veya yanlışlar varsa affola.

Son olarak… Bu kitabı okuyanlara ve özellikle bugünün mücadeleleri içinde yer alan gençlere nasıl bir çağrı yapmak istersiniz? İzler’i okuyan bir genç kitabı kapattığında hangi duygu ve sorumlulukla kalksın isterdiniz?

Örgütlü olan gençlerin işi daha zor. Gençler çeşitli dönemlerde kendi itirazlarını dile getirip taleplerini savunmak üzere bir araya geliyorlar. Ancak bu birliktelikler bilinçli örgütlülüğe dönüşmedikçe sistemin ürettiği gündelik sorunlar nedeniyle su buharı gibi dağılıp gidiyor. Yani buharlar damlalara dönüşüp ırmaklardan engin denizlere ulaşarak bir güce dönüşemiyor. Bugün örgütlü gençlerin sorumluluğu çok daha fazla. Mücadelenin devamlılığı, kendi yaşamsal ihtiyaçlarını emek mücadelesinin bir parçası olarak görmekten geçer. Evet, bugün her şey dünden daha karmaşık; günlük kaygılar çok zorlu… Ama ayakta kalabilmenin tek yolu, yoldaşça sınıf ideolojisi etrafında birlikte olmak ve sorunları birlikte çözme iradesine sahip çıkmaktır. Bireysel yaşamın ihtiyaçlarını sınıf partisinin mücadelesinden kopararak ele aldıkça daha çok yorulur, çıkmazların içinde boğuluruz. Yaşamın bireysel ihtiyaçlarını mücadeleden kopmadan planlamak bizi daha güvenli ve güçlü kılar. Sınıf mücadelesini bilinçli bir eğitimle bilince taşımadıkça geçici toparlanmalar dağılır gider. Gençler, Denizlerin yaktığı mücadele ateşinin izini; Metin İlgün’lerin dönüştürücü, ısrarcı tutumuyla içselleştirerek devrimci mücadele anlayışını hayatlarının belirleyici çizgisine dönüştürmelidir. Geçmişte yaşanan deneyimleri anlamaya, anlamlandırmaya ve bırakılan mirasa sahip çıkmaya çalışsınlar. Eğitim faaliyetleri içinde dünü bugüne bağlayan, geleceğe ışık tutacak okumalar ve tartışmalarla mücadeleyi güçlendirebileceklerini unutmasınlar.

{ "vars": { "account": "G-Z64XNY337Y" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }