19 Mart Darbesi’nin ardından CHP ayakta. Belediye başkanları ardı ardına tutuklanırken, parti olağan kongre sürecine girdi. Genel Başkan Özgür Özel ise olağanüstü bir performansla eylemden eyleme koşuyor; adeta her gün kendi rekorunu kırıyor. Her miting, her eylem, her hapishane ziyareti sonrası tek bir mesajı yineliyor: Demokrasi ve seçim. Sandık kurulsun diye diye dilinde tüy bitti.
CHP’nin 14 Temmuz’da başlattığı kongre süreci, sadece takvimde işleyen bir prosedür değil; parti içi demokrasinin turnusol kâğıdıdır. Kağıt üzerinde her şey şeffaftır: 31 Temmuz’da üye çizelgeleri askıya çıkarılacak, 6 Ağustos’a kadar itirazlar alınacak, ardından delege seçimleri ve kongreler yapılacaktır. Ancak Kars’ta yaşanan manzara, kağıt üzerindeki demokrasinin kapalı kapılar ardında nasıl buharlaştığını gösteriyor.
İl ve ilçe binalarının kapıları kilitli. Askıya çıkması gereken listeler, üyelerin gözleri önünde değil, kapalı kapıların ardında tutuluyor. Demokrasi, görünürde var; ama fiiliyatta askıda değil, kilit altında.
Demokratik merkeziyetçilik ilkesini hatırlamak gerekiyor: Kararlar aşağıdan yukarıya tartışılarak alınır, yukarıdan aşağıya disiplinle uygulanır. Fakat Kars’taki uygulama, “aşağıdan yukarıya tartışma” kısmını kapalı kapılarla ortadan kaldırıyor; geriye yalnızca yukarıdan dayatılan bir merkeziyetçilik kalıyor. Bu, parti söylemiyle çelişiyor ve demokratik merkeziyetçiliği parti içi demokrasinin kalkanı olmaktan çıkarıp sadece kılıf hâline getiriyor.
Takvim işlemeye devam ediyor: 13 Eylül – 5 Ekim’de ilçe kongreleri, 11 Ekim – 5 Kasım’da il kongreleri yapılacak. Ama ilçe kapıları kapalı kaldığı sürece, o kongre salonlarında alınacak kararların meşruiyeti sorgulanmayacak mı? Çünkü demokrasi, yalnızca sandıkla değil, aynı zamanda o sandığın şeffaf biçimde denetlenebilmesiyle vardır.
Kars’ta kapalı kapılar ardında tutulan listeler, sadece teknik bir aksaklık değil; parti içi siyasetin ruhuna dair bir işarettir. CHP’nin olağan kurultayı, Parti Meclisi’nin belirleyeceği tarihte yapılacak. Ama asıl soru şu: Bu kurultay, kapalı kapıların gölgesinde mi toplanacak, yoksa üyelerin gerçekten söz ve denetim sahibi olduğu bir demokratik zeminde mi?
Sandık kurmayan il ve ilçe yönetimleri, partinin kendi geleceğini gölgeliyor. Üyeyi yok saymak, örgütü dar kadrolara sıkıştırmak, sadece bugünü değil yarını da tehlikeye atıyor.
Parti içi demokrasi bir lüks değil; halkın güveni için zorunluluktur. Sandığı üyeden kaçıranlar, yarın milletin önüne koyacakları sandığa nasıl güven verecekler? Bugün ilçe seçimlerini gizleyenler, yarın milletvekili veya belediye başkanı adaylarını da kapalı kapılar ardında belirlerse kim şaşırır?
CHP’nin iddiası, bu ülkeye yeniden demokrasi kazandırmaktır. Ama bunun ilk adımı, kendi içinde demokratik işleyişi güçlendirmekten geçer.
Unutulmasın:
Sandık kurmaktan korkan, değişimden korkar.
Sandığı kapatan, umudu kapatır.
Sandığı açan, güveni ve örgütü büyütür.
CHP, kendi geleceğini de ancak parti içi demokrasiyle garanti altına alabilir.