Kıbrıs’ta yine sandık zamanı.
Türkiye’nin dışında resmen tanınmayan “ülke” KKTC’de 19 Ekim 2025’te cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak. Sekiz aday yarışıyor. Yüksek Seçim Kurulu’na göre hepsi “eşit.”
Ne güzel!
Ama biliyoruz ki bu “eşitlik” tıpkı Türkiye’deki gibidir. Herkesin eşit olduğu söylenir; fakat ekranlarda, meydanlarda, manşetlerde yalnızca bazı yüzler görünür. KKTC’de de durum farklı değil: Sahnede iki kişi var — biri mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, diğeri ana muhalefetin lideri Tufan Erhürman. Geri kalan altısı ise, özellikle de sistemin dışından konuşanlar, görünmez kılınıyor.
(Mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar)
UBP kökenli Ersin Tatar bu kez “Sağduyu Mutabakatı”yla, Türkiye’yle —ya da daha doğrusu AKP’yle— uyumlu “iki devletli” modeli, değişim vb. dese de statükoyu savunuyor.
Yurt dışındaki seçmenleri oy vermeye taşıyor, devlet olanaklarını sonuna kadar kullanıyor. Bir bakıma AKP’nin KKTC’deki uzantısı gibi davranıyor. Zaten mevcut düzenin savunucularının yeni bir şey söylemediği de yeterince açık. "Yaptıkları yapacaklarının teminatı " adeta.
(Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) adayı Tufan Erhürman)
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) adayı Tufan Erhürman ise “Solda Birlik” diyerek halkın çözüm iradesini yeniden canlandırmayı vaat ediyor. Umut, kararlılık ve toplumsal dayanışmadan söz ediyor; Kıbrıs Türk halkının kendi geleceğini belirleme iradesine vurgu yapıyor. Kurumların itibarının yükseltilmesi, gençlerin göç zorunluluğunun ortadan kaldırılması, insan onuruna yaraşır bir gelecek kurulması gibi hedefleri dile getiriyor.
Sözleri umut verici, ama hedefi sınırlı: Mevcut sistemi reforme etmek, cilalamak...
(KSP adayı Osman Zorba)
Oysa Kıbrıs Sosyalist Partisi (KSP) başka bir yerden konuşuyor.
Onlara göre çürümüş bir yapıyı cilalamak reform değil, oyalamadır. KSP, makyaj değil, yüz değişikliğinden söz ediyor.
Bundan olsa gerek KSP adayı Osman Zorba’nın sesi sansüre uğruyor. Çünkü o sadece bir aday değil; barışın, kardeşliğin, gerçek demokrasi ve özgürlüğün taşıyıcısı.
Zorba açık konuşuyor:
“Bugünkü seçimler aslında iki siyaset arasında yürütülmektedir. Biri Kıbrıs Sosyalist Partisi’nin siyaseti, diğeri ise mevcut adayların BM çerçevesinde Kıbrıs sorununu çözme siyasetidir. Biz toplumsal dönüşümden, doğrudan demokrasiden söz ediyoruz.”
Bu nedenle seçim, sekiz kişi arasında değil, iki dünya arasında geçiyor:
Bir yanda statükoyu yeniden paketleyip halka “değişim” diye sunanlar; diğer yanda halkın kendi kaderini eline alabileceğini söyleyenler.
Devlet televizyonu “eşitlik” bahanesiyle mevcut düzenin sesini yükseltirken, Türkiye’nin politikalarına eleştiri getiren Zorba’nın sözleri sansürleniyor. Çünkü bu düzende eşitlik, gücü elinde tutanların daha fazla konuşma hakkı anlamına geliyor. Halkın kendi yönetimini doğrudan kurabileceği bir fikir ise “tehlikeli” sayılıyor.
Zorba, Kıbrıs sorununu “iki toplum” değil, “bir halk ile emperyalist sistem arasındaki bir mesele” olarak tanımlıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve anayasasını korumakla yükümlü bir ülke olarak; 1974’te NATO planları çerçevesinde adayı işgal etmiş, kuzeyi bir sömürge idaresine dönüştürmüştür. Bunun uluslararası hukuktaki adı işgaldir.”
KSP’ye göre Türkiye; adaya yerleştirdiği nüfusla, köy ve kasaba isimlerini değiştirerek, “Garanti Anlaşması”nın hükümlerini bizzat çiğnemiştir. Bugün Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin, güneyi ise AB ve Anglo-Amerikan emperyalizminin etkisi altındadır. Gerçek mesele, bu sömürge ilişkileridir."
Zaman zaman Türkiye medyasında, “KKTC’de asgari ücret Türkiye’nin iki katı” haberleri çıkar. Kâğıt üzerinde doğrudur, ama gerçekte bu yalnızca bir refah yanılsamasıdır.
Sterlin üzerinden belirlenen gayri menkuller, arabalar, kiralar; her gün zamlanan gıda ve hizmet fiyatları ise Türkiye’nin iki-üç katıdır. Türk lirasının kullanıldığı kuzeyde, Türkiye’deki hayat pahalılığı birebir hissedilir. Güneyde enflasyon yüzde 0, kuzeyde yüzde 35 civarındadır.
Türkiye’ye göre “ucuz” olan tek şey, vergisiz kalemlerdir: alkol, akaryakıt ve araçlar.
KKTC’nin sadece statü değil, geçim sorunu da vardır.
Kıbrıs’ın kurtuluşu ne Ankara’da ne de başka merkezlerde yazılacak senaryolarda değil; Helen ve Türk halklarının kendi sözünü kurduğu, emeğin ve barışın birleştiği ortak ülkede mümkün olduğunu ifade eden KSP’nin çağrısı budur: Sistemi makyajlamak değil, hayatı yeniden kurmaktır.
Ancak Göç, Kimlik ve Halk Çalışmaları Merkezi CMIRS'in Eylül 2025 anketine göre, Cumhurbaşkanlığı yarışında Tufan Erhürman yüzde 50,4 ile önde, Ersin Tatar yüzde 40,6 ile ikinci sırada.
Bakalım anketlerin dediği gibi Tatar gidecek, Erhürman mı gelecek?
Göreceğiz.
Ama şimdiden belli olan şu: Tatar giderse Erdoğan üzülecek, Özel sevinecek — halkın kaderi yine aynı ellerde kalacak.