Kimin Teklifi, Kimin Bekası?

Barış mı dediniz? Önce kimden geldiğine, sonra ne için istendiğine bakalım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son konuşmasıyla artık hiçbir niyetini gizleme gereği duymadı. Üstü kapalı çağrılar tarih oldu; yerini açık ve net teklifler aldı:

“AKP-MHP olarak DEM’le birlikte yürüyelim.”

Kulağa barış çağrısı gibi gelen bu sözler, aslında içerdiği siyasal mühendislikle dikkat çekiyor. Hedef açık: Kürt siyaseti üzerinden yeni bir denge kurmak. Hem CHP’yi denklemin dışına itmek, hem de iktidarın ömrünü —“ömrü hak vaki oluncaya dek” diyerek— uzatmak.

Ortadoğu’da değişen dengeler, Erdoğan’ı ve Bahçeli’yi içeride yeni arayışlara zorluyor. Dilop Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Vedat İlbeyoğlu’nun isabetli tespitiyle, Bahçeli hâlâ “devletin bekası” derken; Erdoğan için beka artık sadece kendi iktidarının bekası. Devletin bekası da, Saray rejiminin bekasına indirgenmiş durumda.

Yeni İttifak, Yeni Oyun

Uzatmaları oynayan bir iktidar, yeni oyun alanları kurma derdinde.

Plan net:

Kürt sorununu yeniden raftan indirip masaya sürmek,

DEM Parti’yi Cumhur masasına çekmek,

CHP’yi ise “yolsuzlukların partisi” olarak kriminalize etmek.

Ancak bu senaryoya karşı ilk ciddi refleks CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den geldi. Parti içindeki ulusalcı damar güçlü olmasına rağmen, Özel sürece mesafeli ama dikkatli bir destek verdi. Bu, Erdoğan’ın “CHP’siz çözüm” planına verilmiş dolaylı bir yanıttı.

İktidar ise şimdi yeni bir strateji geliştiriyor:

“CHP desteklese bile biz onu dışarıda bırakalım.”

Ak Parti, MHP ve DEM Parti...

Barış mı, Şantaj mı?

Bu mesele sadece barışla açıklanamaz. Asıl dert, DEM’i “demokrasi güçleri”nin dışına, Cumhur’un içine çekmek. Böylece Kürt siyaseti kontrol altına alınacak, muhalefet ise parçalanacak.

Bu, bir teklif değil; düpedüz bir şantajdır:

“Barış istiyorsan CHP’yi bırak, Cumhur’a katıl.”

Ama barışın onuru böyle korunmaz.

Barış sadece silahların susması değil; eşit yurttaşlık temelinde yeni bir toplumsal sözleşmenin inşasıdır. Bu ise Erdoğan’ın beka kurgusuyla çelişir. Çünkü barış, korkuya ve düşmanlığa yaslanan siyaseti bozar; kutuplaştırmayı anlamsızlaştırır.

Erdoğan’ın çağrısını destekleyen çevrelerin varlığı da sır değil. DEM çevresinde bu tarz “uyumlu” tekliflere sıcak bakan kesimler hep oldu. Ancak asıl tehlike, henüz resmi bir karar yokken “DEM Cumhur’a gitti, hayırlı olsun” algısı yaratanlardır.

Yıllardır aynı klişeyi tekrarlayanlar:

“Zaten Kürtler AKP ileydi.”

Her defasında yanıldılar. Ama hiç utanmadılar.

Sol içinden bazı kesimlerin, silah bırakan PKK’lilerin yüzünün asıklığını “teslimiyet” diye okuması da ayrı bir mesele. Savaşın diline alışmış bu zihinler için her “geri çekilme” veya silahsız siyaset, bir “ihanet”tir.

DEM Kiminle Yürüyecek?

DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi ve TBMM Başkanvekili Pervin Buldan, Erdoğan’ın sözlerine ilişkin yaptığı açıklamada şu vurguyu yaptı:

“Bu ittifak bir süreç ittifakıdır. Başka bir ittifak olarak algılanmamalı… Çözmesi gereken Cumhur İttifakı’dır. Ortaklaşma anlamlı olabilir ama bunun adı süreç birlikteliğidir.”

Bu açıklama, hem temkinli hem de süreci sahipsiz bırakmayan bir tutum içeriyor.

Gerçekten demokrasi kaygısı taşıyanlar için mesele, Erdoğan’ın teklifinin içeriğinden çok biçimidir.

Çünkü barış şantajla gelmez, çözüm dayatmayla başlamaz.

Ve eğer DEM Parti hâlâ bu ülkenin demokratik geleceği için mücadele eden bir hareketse; bu teklifin karşısında sadece kiminle yürümeyeceğini değil, aynı zamanda kiminle yürüyebileceğini de çok iyi biliyordur, herhalde…

Süreç henüz tamamlanmadıysa, her iddia sadece bir ihtimaldir.

Ama şu gerçek unutulmamalı:

Silahların susması ve demokratik siyasetin önünün açılması, Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümüne zemin hazırlayacak önemli bir gelişmedir.

Bu tarihi adım, bu nedenle son derece kıymetlidir.

{ "vars": { "account": "G-Z64XNY337Y" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }