Tank Yok, Cübbe Var

Bu yazı, 12 Eylül 1994’te gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin’in anısına ve adalet mücadelesini yıllardır sürdüren Cumartesi Anneleri’ne adanmıştır.

Eylül ayı, Türkiye’nin siyasal-toplumsal tarihinde darbelerin, pogromların, idamların ve siyasal müdahalelerin ayıdır. Hem yıkımı hem de direnişi içinde taşır.

12 EYLÜL 1980 DARBESİ

Ordu yönetime el koydu; işkence, yasak ve baskılarla tarihe kazındı. 650 binden fazla insan gözaltına alındı, yüz binlerce kişi fişlendi. Siyasi partiler, dernekler kapatıldı; grevler yasaklandı. Üniversiteler YÖK ile denetim altına alındı. Binlerce siyasetçi, yazar ve devrimci cezaevlerine dolduruldu. Anayasa askıya alındı, siyasetçiler yasaklı hale getirildi. 12 Eylül yalnızca bir iktidar değişimi değil; toplumu tepeden tırnağa yeniden biçimlendirme girişimi, Askeri faşist bir diktatörlüktü. “Asmayıp da besleyelim mi ” diyerek darağaçları kuran zihniyet, bir kuşağın hafızasında korku ve travma bıraktı. Bugün bile devletin otoriter damarında bu darbenin izleri sürmektedir.

TÜRKİYE’DE DARBENİN DEĞİŞEN YÜZÜ

Bugün Eylül denince akla hep 12 Eylül 1980 gelir. Ama artık yalnızca o değil. 8 Eylül 2025’te partilerin tüzel kişiliğine yönelen müdahale de tarihe geçti. Eğer ertelenmezse, 15 Eylül’de görülecek “mutlak butlan davası” da aynı zincirin halkası olacağa benziyor. Bir partinin başına eski genel başkanın veya bir başka “partilinin” kayyım sıfatıyla getirilmesi, kişisel hırstan çok, açık bir siyasal mühendisliktir. Darbe artık yalnızca kışlada değil; mahkeme salonunda, bürokraside, ekranlarda. Darbe her yerde…

ASKERÎ DARBELER

Türkiye’de darbe denince hâlâ ilk akla gelen 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980’dir. Bu darbeler yalnızca hükümetleri devirmedi; parlamentoyu feshetti, partileri kapattı, anayasal düzeni baştan kurdu. Devletin gövdesinde derin izler bıraktı.

MUHTIRALAR VE POST-MODERN DARBELER

12 Mart 1971 muhtırası ve 28 Şubat 1997 süreci… Tanklar sokakta değildi ama gölgeleri siyasetin üzerine çöktü. “Post-modern” dense de özü değişmedi: Seçilmiş irade gasp edildi.

15 TEMMUZ VE SONRASI

15 Temmuz 2016’da darbe girişimi başarısız oldu. Ama sonuçları farklı işledi. OHAL ve KHK rejimi, darbeyi bastırmak için değil, onu Allah’ın lütfu sayarak fırsata çevirmek için kullanıldı. Saray rejimi bugün hâlâ bu devamlılığın üzerinde yükseliyor.

Klasik darbeler iktidarlara karşı yapılırken, 15 Temmuz’dan sonra darbe siyaseti bizzat iktidarın yönetim tarzına dönüştü. OHAL’den yargı kararlarına, kayyım atamalarından parti kapatma girişimlerine kadar darbe, artık “hükümete karşı” değil, “devlet halini almış hükümet eliyle” işleyen bir mekanizma halini aldı.

YARGISAL VE SİVİL MÜDAHALELER

8 Eylül 2025’te partilerin tüzel kişiliğine yönelen müdahale, 15 Eylül’deki “mutlak butlan davası” ve daha öncesinde 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması… Bunlar yalnızca kişisel tasfiyeler değil; doğrudan seçme-seçilme hakkına yönelen ağır darbelerdir. CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyım atanması da aynı zincirin halkasıdır. Üniforma yok belki ama cübbe var, mühür var, kalem var. Sarayın kelamı var. Sarayda reis var…

Geçmişte HDP/DEM belediyelerine kayyım atamak nasıl bir “yerel darbe” idiyse, bugün CHP belediyelerini transferlerle zayıflatmak, kayyım tehditleriyle sindirmek ve “silkelemek” de aynı zincirin devamıdır. Aradaki fark yalnızca yöntemdir. Dün tank vardı, bugün cübbe, mühür ve Cumhurbaşkanının kelamı var. Darbe dinamiği artık toplumsal muhalefetin bütün damarlarına karşı işletiliyor.

SONUÇ

Türkiye’de darbe artık tek biçimde değil, çok başlıdır. Bazen üniformayla, bazen cübbeyle, bazen bürokrat maskesiyle çıkar sahneye. Ama ortak payda değişmez: Seçilmiş iradenin gaspı, halkın söz hakkının budanması.

Başka bir deyişle, darbe tehdidi de, “darbe olmadan” sürdürülen rejim de halk için farklı biçimlerde aynı sonucu veriyor: yasaklar, baskı, yoksulluk ve güvensizlik.

Darbe, yalnızca askerî değil; çok yönlü, çok aktörlü bir siyasal müdahale biçimi oldu. Ve hâlâ aramızda.

ÇÖZÜM

Geçim sorunlarıyla seçim sorunlarını bir araya getiren, genel grev genel direniş hattını ören geniş ve birleşik bir halk mücadelesi yaratmaktır. Aksi halde iktidarın saldırıları bitmeyecek.

{ "vars": { "account": "G-Z64XNY337Y" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }