Kitap

Uzak: Devrim umutlarıyla karanlığı aydınlatmaya çalışanların hikayesi

Kimi zaman beklenen rüyayı getirecek saka kuşlarının gelmesi yüzyılı buluyor…

Selda Manduz

Uzak, Temel Kurt’un ilk romanı. 80 darbesinin ardından demokrasi denemelerinin yapıldığı 90’lı yılların çarpıcı bir tanıklığı.

Karina Yayınevi’nden çıkan romanın tanıtım yazısında, “Aynaların ötesindeki sırlarla örtülü bu uykuların sonsuz mavi ufuklarından uçup gelen saka kuşlarının kanatlarında yeryüzüne rengârenk rüyalar taşınıyor, bu rüyalara inanan kimi delilerse bütün korkularını yenip aynalardan geçmeye uğraşıyorlardı. Kimi zaman beklenen rüyayı getirecek saka kuşlarının gelmesi yüzyılı buluyorsa da eninde sonunda beklenen rüya muhakkak geliyordu. Aynalardan geçemeyenler de vardı. Onlar aynaların gri sırçalarında yarı gölge, yarı can taşıyan suretleriyle yitip gidenlerdi. Kendilerine sunulanla yetinen, öteyi hiç düşlemeyen, senaryo odasından habersiz, suflörlerin robotu zavallı oyunculardı onlar. Ta ki gerçekten ölünceye dek!” ifadeleri kullanılıyor.

Tanıtım yazısında da değinildiği gibi, hikayede düşenleri, vazgeçenleri, umudunu kaybedenleri ve tüm olumsuzluklara rağmen yaşamaya, aramaya devam edenleri göreceğiz.

 “Uzak” devrim umutlarıyla karanlığı aydınlatmaya çalışan gençlerin hikayesi.

Taner, Kemal, Mesut, Elif, Zilan ve adını anımsamadığımız binlerce insanın maruz kaldığı 90’lar Türkiyesi’nin bir portresi.

Uçsuz bucaksız maviliklerde yaşayan genç yüreklerin boğazda boğulduğu, kurtulanların ise boğazında koca düğüme mahkum edildiği bir roman.

Gebze-İstanbul hattında geçen hikayede hayallerini, umutlarını hatta yaşamlarını yitiren gencecik insanların hayatlarına tanıklık ediyoruz.

Uzak’ta 12 Eylül 1980 darbesinin işçi sınıfı üzerinde yarattığı yıkım üzerinde durulurken, darbenin toplumsal etkileri de irdeleniyor.

Darbenin ardından ışık arayan işçi sınıfının yaşadığı politik baskı, en ufak hak arayışının kolluk marifetiyle bastırılması, yoksulluk ve yavaş yavaş sınıfına yabancılaşması ince ince işleniyor.

90’lı yıllarda yaşanan aydın cinayetleri, Susurluk kazası, gözaltında kaybedilenler ve her şeye rağmen direnenler, umutsuzluğa kapılananlar…

Uzak, bir ülkenin aydınlık insanlarını nasıl yediğinin hikayesi aynı zamanda…

12 Eylül karanlığından sonra ‘demokrasi’ naralarının atıldığı, ‘demokrasi’ denilen mefhumun sadece lafta olduğunu anlatıyor yazar.

Grevlerin bastırıldığı,  1 Mayısların yasaklandığı, gözaltında gençlerin kaybedildiği, Kürt illerinde ölümün kol gezdiği dönemi değerlendirme kararını okura bırakır yazar.

Romanda, ayrılıklara, ölüme, yoksulluğa ve umuda ve umutsuzluğa tanık oluruz. Finali 17 Ağustos Gölcük Depremi ile yapıyor yazar.

12 Eylül, faili meçhuller, ölümler, ayrılıklar ve yenilgiler yetmiyormuş gibi bir de deprem yaşıyor kahramanlarımız.

6 Şubat depremlerinde yaşananları anımsatıyor Gölcük’te yaşananlar.

Bazı romanlar mutlu sonla bitmiyor.

{ "vars": { "account": "G-Z64XNY337Y" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }