Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) bağlı maden ocağında 14 Ekim 2022’de meydana gelen patlamada 43 işçi yaşamını yitirdi.
Türkiye işçi sınıfı tarihinin en ağır iş cinayetlerinden biri olarak kayıtlara geçen bu katliamın üzerinden üç yıl geçti.
Evrensel’den Murat Uysal’ın haberine göre madenci aileleri, avukatlar ve emek örgütleri hâlâ aynı soruyu soruyor: “Gerçek sorumlular neden cezalandırılmadı?”
43 İŞÇİNİN YAŞAMINI YİTİRDİĞİ PATLAMA
14 Ekim 2022 akşamı saat 18.15 sıralarında Amasra Taşkömürü İşletmesinde meydana gelen grizu patlamasında 43 madenci yaşamını yitirdi, 9 işçi yaralı olarak kurtarıldı. Patlamanın hemen ardından yapılan açıklamalarda metan gazı yoğunluğu, yetersiz havalandırma ve gerekli önlemlerin alınmaması temel nedenler olarak gösterildi. O dönem işçiler defalarca “Havalandırma yetersiz” diyerek amirlerini uyarmış, sendika temsilcileri de benzer şikayetleri dile getirmişti. Ancak hiçbir önlem alınmadı.
DAVA SÜRECİ VE VERİLEN CEZALAR
Katliamın ardından başlatılan soruşturmada TTK Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir, Müdür Yardımcısı Salih Atmaca, İşletme Müdürü Selçuk Ekmekçi, Başmühendis Mehmet Tural, İş Güvenliği ve Eğitim Başmühendisi Volkan Soylu’nun da aralarında bulunduğu 23 sanık hakkında “Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma” suçlamasıyla dava açıldı.
Bartın 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava mart 2025’te karara bağlandı. Mahkeme, 20 sanığa 3 yıl 1 aydan 17 yıla kadar değişen hapis cezaları verdi, üç sanık ise beraat etti. En yüksek cezalar, kurumun üst düzey yöneticilerine verildi: Müessese Müdürü Cihat Özdemir 17 yıl, İşletme Müdürü Selçuk Ekmekçi ve Başmühendis Mehmet Tural 16 yıl 6 ay, İş Güvenliği Başmühendisi Volkan Soylu ise 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Mahkeme kararında, Soma Katliamı davasına atıf yaparak “bilinçli taksir” kapsamında hüküm kurdu. Bu karar, hem aileler hem de avukatlar tarafından “Suçu hafifletme” olarak değerlendirildi. Savcılığın iddianamede talep ettiği “Olası kastla öldürme” suçlamasının dikkate alınmaması büyük tepki çekti.
Bilirkişi raporunun ardından, maden faciasında asıl sorumluluğun üst düzey yönetim kademelerinde olduğunu ortaya koyan yeni bir süreç başladı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının izniyle, dönemin TTK Genel Müdürü Kazım Eroğlu, Genel Müdür Yardımcısı İsmail Güner ve bakanlık müfettişlerinin de aralarında bulunduğu 10 üst düzey yönetici hakkında yeni bir dava açıldı.
Bu yeni dava, ekim 2025 itibarıyla Bartın 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlandı. Ancak duruşmaya madenci aileleri ve avukatları katılırken, 10 sanığın hiçbiri mahkeme salonuna gelmedi. Müşteki avukatları, bilirkişi raporunun “Ölümlerin öngörülebilir ve önlenebilir” olduğunu açıkça ortaya koyduğunu belirterek davaya katılma talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti ise iddianamede yalnızca “Görevi kötüye kullanma” suçlamasının bulunduğunu, “Öldürme” suçlamasının yer almadığını gerekçe göstererek müdahillik taleplerini reddetti. Bu karar, aileler ve avukatlar tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Dava, avukatların ve ailelerin itirazlarına rağmen ileri bir tarihe ertelendi.
AİLELER VE AVUKATLAR: GERÇEK SORUMLULAR YARGILANMADI
Aileler, cezaların düşük tutulduğunu ve kamu görevlilerinin yargılamaya dahil edilmediğini bütün davalarda dile getirdi. Avukatlar da benzer şekilde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, TTK Genel Müdürlüğünün ve denetim mekanizmalarının davaya dahil edilmemesinin adaleti eksik bıraktığını her fırsatta vurguladı.
Avukatlar ayrıca, mahkemenin Soma davasında olduğu gibi “cezasızlık pratiğini” sürdürdüğünü dile getirdi: “Her şey biliniyordu. Metan gazı birikimi, uyarılar, risk raporları ortadaydı. Bu bir ‘kaza’ değil, açıkça öngörülebilir bir katliamdı.”
ÜÇ YIL SONRA AYNI SORULAR
Amasra davası, tıpkı Soma gibi, Türkiye’de iş cinayetlerinin ardından süren adalet arayışının sembollerinden biri haline geldi. Üç yıl sonra, Amasra’da yaşamını yitiren 43 madencinin aileleri hâlâ adaletin tamamlanmadığını söylüyor.
TTK’nin ve ilgili kamu kurumlarının yargılamaya dahil edilmemesi, cezaların “bilinçli taksir” düzeyinde kalması, Türkiye’de iş cinayetlerinde sorumluluğun sistematik olarak bireylere indirgenmesine bir örnek olarak tartışılıyor.