İşçi ve emekçilerin küçümsenmeyecek oranda gerici partilere oy vermesi hayal kırıklıklarına, ekonomik zeminin küçümsenmesine varan yanlış değerlendirmelere yol açtı.

Demokrasi için, demokratik haklar ve özgürlükler için mücadele etmek, işçi sınıfının sömürüden kurtuluş mücadelesinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor. İşçi sınıfının ekonomik vb. hakları için mücadelesini politik mücadele haline genişletecek olan da, politik haklar mücadelesi ve bu mücadelenin iktidar için mücadeleye doğru ilerleme yeteneğine ve niteliğine sahip olma özelliğini kazanmasıdır.

Bu mücadele düz bir çizgi izlemez ve her somut durumda ve kavşakta güncel taktik ve sloganları, politik tutumu gerektirir. Son seçimler bütün bunların bir arada yaşandığı zayıflıkların belirgin bir biçimde ortaya çıktığı gelişmelere sahne oldu.

İşçi ve emekçilerin küçümsenmeyecek oranda gerici partilere oy vermesi hayal kırıklıklarına, ekonomik zeminin küçümsenmesine varan yanlış değerlendirmelere yol açtı. Bütün bu gelişmelerden ve sonuçtan acı duymayan bir sosyalist var mı acaba?

Öyleyse bu sorunların temelini bir köşe yazısı kapsamında kısaca irdelemek yararsız olmayacaktır. Kuşkusuz bugün işçi sınıfının bırakalım ana gövdesini, ileri kesimlerini bile kucaklayabilen, onların tutum ve eylemlerine yön verebilecek olan devrimci sosyalist bir mihrakın belirleyici etkisinden de söz edemiyoruz. Durum böyle olunca sadece seçimlerin genel sonuçları değil, işçi sınıfının yoğun olduğu bölgelerde de sınıfın ve emekçi kitlelerin tutumu tartışma konusu yapılıyor. Bu tartışmalarda pek çok şey var ama bir gerçek kesinlikle yok.

Yani işçi sınıfının belirli kritik anlarda bağımsız sınıf tutumunu gösterebilme yeteneğinin harekete geçirilip, geçirilemediği sorunu.

Söylemek istediğimizi birkaç somut örnekle açıklamaya çalışalım. Ülke peş peşe iki önemli krizden geçti. Pandemi ve işçi ve emekçi sınıfların yaşam koşullarını olağanüstü kötüleştiren ekonomik kriz. Kuşkusuz sınıfın bazı kesimleri özellikle ekonomik talepleri ileri sürerek bazı eylemlere yöneldi.

2022 başında gerçekleşen kuryelerin direnişi ve bazı fabrikalardaki eylemler bunlara örnektir. Ama bu eylemler sınıfın ana gövdesini hareketlendiremedi ve işçi sınıfının merkezinde olduğu etkili ve güçlü ve yaygın bir emekçi hareketi gerçekleşmedi. Ya da şöyle de denilebilir, işçi sınıfının kendiliğinden hareketi ile verdiği tepki bu düzeyin ötesine geçemedi. 

Bu hareketler sınıfın ve emekçi kesimlerin daha geniş kesimlerini hareketlendirebilecek daha ileri düzeye nasıl sıçrayabilirdi? Bu sorunun yanıtı aslında işçi sınıfı hareketinin temel eksikliğinin ne olduğu sorusunun yanıtını da içinde taşıyor.

Bu eksiklik devrimci sosyalist etkinin işçi sınıf hareketi içerisindeki zayıflığıdır. Bu zayıflık nedeniyle işçi sınıfının bağımsız politik hareketi ülkenin kaderini belirleyebilecek bir konuma gelemiyor. Burada eleştirilmesi gerekenin işçiler olmadığını vurgulamak her halde gerekmiyor.

Zayıflık, işçi sınıfı içerisinde çalışma yürüten devrimci sosyalist hareketin zayıflığıdır ve ülkenin yaşadığı önemli her politik dönemeçte bu zayıflık kendisini göstermektedir. Eğer birkaç önemli fabrika yukarıda söz edilen zaman diliminde bütün işçi sınıfına örnek olabilecek, öncülük yapabilecek bir hareketlenme içine girebilseydi, sınıf hareketi başka bir yoldan gelişebilir miydi sorusu burada anlam kazanmaktadır.

Kuşkusuz sendika bürokrasisinin ve yönetimlerinin olumsuz etkilerinden söz edilebilir ama bu, bütün bu olumsuzlukları aşma görevini taşıyanların sorumluluğunu hafifletmez. Çünkü işçi hareketini engellerinden kurtarma görevi onların üzerine hareketi geriye çeken ve sönümlendiren zorlukları ve güçlükleri aşma sorumluluğunu da yüklüyor. İşçi kitleleri arasındaki çalışmayı sürekli ve sistemli olarak genişletmek, kalıcı etki haline getirmek, bunun için düzenli ve istikrarlı bir çalışma yürütmek, sınıfın önündeki engelleri etkisiz hale getireceği gibi, hem kritik anlarda belirleyici tutumlar almayı sağlayacak, hem de işçi sınıfı mücadelesinin ücretli kölelik düzenini yıkma bilinciyle donatılmasını sağlayacaktır.

Bitirirken şunların altını kalınca çizmek gerekiyor: İktidarın öncülüğünü yaptığı sermaye ve karşı devrim güçleri işçi ve emekçi halkın derinliklerine kadar etki gösterebilecek ağlara ve olanaklara -basın, yayın, tarikatlar, sözde sosyal yardım ilişkileri vb- sahiptir. Bütün bunların etkisini kırabilmek, sermayenin saldırılarını püskürtebilmek için işçi ve emekçiler arasında yürütülen günlük çalışmayı, istikrarlı ve kalıcı ilişkilere dönüştürebilen, sürekli genişleyen bir etki ile yürütebilen yeteneğe sahip olmak gerekiyor.

Yazının tamamı burada.