Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bakırhan sözlerine, "Gazeteci Hakan Tosun'a saldırı yapanların kim olduğuna dair kamuoyunun aydınlatılmasını diliyorum. Öte yandan Rojbin Kabaiş'le ilgili durumun açığa çıkmasını istediğimizi belirtiyoruz. Neden öldürüldüğü, detay açıklanmaması eleştiri konusudur. Katillerinin peşindeyiz" ifadeleriyle başladı.

Komisyonun PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesinin tabuya çevrilmemesi gerektiğini söyleyen Bakırhan, "Yüz yıllık bir meselenin çözümünü konuşurken ürkeklik olmaz; cesur olmalı, önyargılarımızı bir kenara bırakmalıyız. Demokrasiler tabularla değil, demokratik müzakerelerle gelişir. Gelin bu yasama yılını Türkiye tarihinin çözüm yılı yapalım" dedi.

Bakırhan'ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nde patlama
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nde patlama
İçeriği Görüntüle

"1 Ekim’de açılan yeni yasama yılıyla birlikte toplumun gözü kulağı Meclis’e çevrilmiş durumda. Son bir yılda çözüm ve barış adına önemli anlara tanıklık ettik; bu gelişmeler, çatışmanın değil siyasetin konuştuğu yeni bir dönemin kapısını araladı. Meclis çatısı altında kurulan komisyon bu sürecin önemli bir zemini olarak öne çıktı. Komisyon, bir asırdır ülke gündeminden düşmeyen ve son elli yılda büyük acılar yaşatan bir meseleyi ele alıyor.

Komisyonda dinlediğimiz tüm davetlilerin, farklı perspektiflerden gelseler de ortak bir vurgusu vardı: “Çözüm olmalı, ölümler sona ermeli.” Eski Meclis Başkanları umut hakkının ve eşit yurttaşlığın şart olduğunu vurgularken; akademisyenler, bu meselede kök nedenlere inilmesi ve zihniyetin değişmesi gerektiğinin altını çizdi. Ekonomi kuruluşları mevcut eşitsizliğin giderilmesi gerektiğini belirtirken; hukukçular ise bu dönemin yeni bir toplumsal sözleşmeye vesile olması gerektiğine işaret etti. Tüm bu taleplerin en net ve acı ifadesi ise yüreği yanan ailelerden geldi; hemen hemen katılan bütün aileler “Artık yeter, çözüm gelsin.” dedi. Biz de yüreği yanan annelerin beklentilerini karşılayacak bir çalışma içinde olacağız. Umarım bir an önce aileleri evlatlarıyla kavuşturacağımız günlere Meclis katkılar sunar.

"UMUDUMUZ BÜYÜK, ÇÖZÜMÜMÜZ DE BÜYÜK OLACAK"

Komisyonun son bir dinleme daha yapması gerekiyor. Sayın Öcalan'ı dinlemesi gerekiyor. Sayın Öcalan konuştukça çözüm zemininin güçlendiğine, sunduğu barış perspektifiyle süreci aydınlattığına hepimiz şahidiz. Yüz yıllık bir meselenin çözümünü konuşurken ürkeklik olmaz; cesur olmalı, önyargılarımızı bir kenara bırakmalıyız. Komisyonun Sayın Öcalan'la görüşmesini tabuya çevirmemeliyiz. Demokrasiler tabularla değil, demokratik müzakerelerle gelişir. Gelin bu yasama yılını Türkiye tarihinin çözüm yılı yapalım.

Mardin'deki kayyumun İstanbul'a nasıl sıçradığını gördük. Yerel demokrasi güçlendiğinde sadece bir bölge değil tüm demokrasi, ülke rahatlar. Siyaset aklımız hem çözüm masasında imkân arar hem de meydanlarda adalet talep eder; ikisi de gereklidir, meşrudur ve haklıdır. Biz, hem konuşmayı hem de haksızlıklara karşı durmayı bilen bir gelenekten geliyoruz. Hem Diyarbakır’da hem İstanbul’da kayyım atanan belediyelerin önünde halk iradesini savunan da biziz, Meclis kürsüsünde arkadaşlarımızla birlikte barış yasalarını savunan da biziz. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı en önde yürüyen kadınların yoldaşı biz olduk, başörtüsüyle kamusal alanda var olmak isteyen kadının mücadelesini de savunduk. Cudi’den Soma’ya, Munzur’dan Kaz Dağları’na uzanan bir hattız.

'DEM PARTİ KİMİN TARAFINDA?' SORUSUNA YANIT

DEM Parti kimin tarafında sorularına maruz kalıyor. Çözüm konuşulunca birileri bizim iktidardan taraf göstermeye çalışıyor, şimdi olduğu gibi. Seçim dönemlerinde ise tam tersine başka bir partinin parendesi olarak göstermeye çalışıyor. Biz halktan, emekçiden ve ezilenlerden yanayız. Umudumuz büyük, çözümümüz de büyük olacak.

Ateşkes elbette önemlidir ama ateşkes tek başına barış değildir. Kalıcı barış için kapsamlı çözüm gerekir. DEM Parti olarak Filistin halkının meşru hakkını savunmaya devam edeceğiz.

Son günlerde hem iktidar hem muhalefet hem de kimi medyadan şunları duyuyoruz; " Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi 10 Mart mutabakatına uymuyormuş'. 10 Mart mutabakatı, Suriye'deki demokratik çözüm için attıkları önemli bir adımdır. Ortak güvenlik mekanizmalarının kurulması gerektiği söylenmişti. Ademi merkeziyetçi sistemin oluşturulmasına işaret etmişti. Anayasal güvenceler isteniyordu. Şimdi size soruyorum, kim gereğini yerine getirmedi? Biraz akıl, biraz vicdan. Mazlum Abdi'nin cuma günü yaptığı açıklama çok önemlidir. SDG'nin askeri heyeti yakında Şam'a gidecek dedi ve Suriye Bakanlığıyla entegrasyon sürecini görüşecek dedi. Gitti mi? Gitti ve görüştüler. Umarım görüşmeler başta Kürtlerin, Alevilerin, Dürzilerin, temel haklarına kavuştuğu zemine de yardımcı olur. Temennimiz, Suriye Geçiş Hükümeti, Kürtlerin bu yapıcı tutumuna denk düşen bir pozisyonda olmalıdır.

"TÜRKİYE’DE BARIŞ, SURİYE’DE DEMOKRASİ, ORTADOĞU’DA İSTİKRAR, EN ÇOK TÜRKİYE EKONOMİSİNE YARAR"

Türkiye’de barış, Suriye’de demokrasi ve Ortadoğu’da istikrarın en çok Türkiye ekonomisine yarayacağını söylüyoruz. Üç gün sonra, 17 Ekim’de “Dünya Yoksullukla Mücadele Günü”nü karşılayacağız; ne acıdır ki, Cumhuriyet’in yüz yılı içinde en yakıcı yoksulluğu bugünlerde yaşıyoruz. İnsanlar kesesindekini tüketti, birikimleri eridi; maaşlar yetersiz. Yoksulluk öyle bir seviyeye geldi ki, asgari ücret 22 bin lira iken açlık sınırı 28 bin liraya dayanmış durumda. Bu tabloda adaletten, eşitlikten, huzurdan, mutluluktan ve geleceğe umutla bakmaktan söz edebilir miyiz?

Yoksulluk sınırı 91 bin lirayı aşmış, yani bir hanede dört kişi asgari ücretle çalışsa dahi yoksulluk sınırına yetişemiyor. Üç milyon aile elektrik desteği olmadan lambasını yakamıyor; 700 bin aile destek alamazsa ısınamıyor, tenceresinin altını bile yakamıyor. Gelir dağılımı adaleti iyice bozuldu; Türkiye, gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi. Her 10 kişiden ikisi yoksul, altısı borçlu. Artık Türkiye’de “zengin olmayan herkes yoksuldur” denecek bir manzara var.

"BARIŞ MÜMKÜNDÜR, YETER Kİ İRADE, CESARET VE SAMİMİYET OLSUN"

Biz DEM Parti olarak “barış” diyoruz. Ama en önemli barışlardan birinin ekonomik barış olduğunu özellikle vurguluyoruz. Ekonomik barış, tüm barışların altyapısıdır. Ekonomik barışın yolu da tıpkı siyasal barışta olduğu gibi eşitliği ve adaleti tesis etmekten geçer.

Bizi bu güne getiren umuttur. Hazırız. Halklar hazır, sokak hazır, kapıyı çalan tarih dünden hazır. Mücadelemizle başaracağız. Bu tarihi kapıdan hep birlikte Demokratik Cumhuriyet'e adım atacağımız günler uzak değil. Barış mümkündür, yeter ki irade, cesaret ve samimiyet olsun."