"Kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür olmayacak."

Albert Camus

Felaket sözcüğü Arapça felek sözcüğünden türemiş "başa gelen belalar" anlamına gelir. Beklenmedik veya bizde olduğu gibi öngörülse de alınmayan önlemler sonucunda ortaya çıkan bir durum.

Yağmur çok yağar felaket, deprem olur felaket. Darbe olur felaket, seçim olur yine felaket.

1915 sonrasında Ermenilerin,ikinci Dünya Savaşında Yahudilerin başına gelenler de felaket sözcüğüne "denk" geliyor. Soykırım dememek için de başına "büyük" sıfatı ekliyor "stratejik ortak"(!) eksalansları. Ermeniler özelinde her iki tarafa birden göz kırpılır.

Bugün İsrail devletinin Filistinlilere yaşattığına ne demeli. Filistin meselesinde ikiyüzlülük, Kürt meselesinde inkar bizimkilerin gerçeği. Adı görklü Marks'ın söylemiyle "Bir ulusu ezen ulus özgür olamaz" vesselam.

Yoksulluğun hayat pahalılığının hiç olmadığı kadar gündem olduğu bir genel seçim yaşadık. Sonuç kimine göre bir felaket kimine göre ise, milli irade. Asıl mesele toplumun bir yarısı hayal kırıklığını yaşarken diğer yarısının kazandığını düşünmesi! Tuzu kuru burjuva sınıf bir yana emekçilerin, yoksulların çok büyük bir parçası şikayet etse de halinden memnun. Vahim olan ise,tek adam tek parti yönetiminin iktidarını pekiştirirken borç/sıcak para için yüzünü batıya dönmesinin yarattığı/yaratacağı sözde değişim havasının hayat bulması olabilir. "Oh oh "diyen olur olmaz herkesle fotoğraf albümü olan tek bir güvenlik makalesi okumayan bakan yerine valinin bakan olması, gözlerinin içi ışıldayan şahsın yerine İngiliz vatandaşı eski bir bakanın "ikna" edilmesiyle "rasyonel " politikalar hayata geçirmek için ABD 'den merkez bankası başına başkan ithal edilmesiyle "nas"a veda edilmesinin ve fabrika ayarlarına geri dönmek de bir çeşit liyakat, bir çeşit değişim!

Yenilen muhalefet "değişim" diyor. Değişim isteği partilerin içinden mi dışarıdan mı dillendirildiği de ayrı bir muamma. Tılsımlı sözcük değişim her derde deva sanki "senle olmuyor en iyi benle olur" veya "değiştirdim kimi yöneticileri, oldu. "Al sana değişim.

Elin Meksika'sında güçlü başkanlık sistemi olsa da başkan tek dönem için seçilebilir. Bizde nasıl olduğunu bilen var mı? Yasaya göre iki dönem ama seçimi bir ay bir kenara bir hafta öne alınca o dönem sayılmıyor. Allah uzun ömürler verirse eğer, vaktinden önce haftalık, aylık erken seçimlerinin yapılması sayesinde hep iki dönemde kalmak mümkün. İlerleyen estetik cerrahinin imkanlarını da yabana atmamak lazım. Laf aramızda Ajda'ya da uzun ömürler... Bir zamanların Gırgır dergisinin karakteri Muhlis beyin deyimiyle "bu Meksikalıların hiç akılsıları çalışmıyor. "

"Özgür adam demirler içinde değildir, herhangi bir amaca tutsak edilmemiştir, cezalandırılma korkusu içindeki bir köle gibi yaşatılmaz..."Helvetius

Albert Camus "özgür" ve "felaket " sözcüğünü aynı cümlede kullanmış. Biri diğerine ne kadar uzak görünse de hak vermemek mümkün mü!

Doğa olayları bir yana, hadi koca dünya savaşlarını da bir yana koyalım, görece "barış" içinde yaşadığımız memleketimizde işsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun tavan yaptığı süreçte seçim oldu.

21 yıllık tek adam yönetiminin şöyle ya da böyle iktidarını koruyarak sürdürmesi bir felaket değilse nedir sorusunun yanıtı tekrar olacak ama toplumun yarısı tarafından özgürlük veya "milli irade " olarak görülmesine ne diyeceğiz! Felaket mi ,bir çeşit zorunluluk mu, özgürlük mü yoksa üçü bir arada mı? Bana kalırsa "Turpun büyüğü heybede ".

"Acı çektim günlerce

Acı çektim susarak

Şu kısacık konutlukta

Deprem kargaşasında

Yaşadım bir kaç bin yıl

Acılara tutunarak

Acı çekmek özgürlükse

Özgürüz ikimizde"

Ahmet Kaya'nın bestelediği Hasan Hüseyin Korkmazgil şiirindeki gibi "Acılara Tutunmak" özgürlükse felaketlerin olduğu yerde özgür olmak da bir yanılgı olsa gerek.