Siyasi Haber yazarı Murat Utkucu, Mayıs ayında yapılan genel seçimlerde Emek ve Özgürlük İttifakının beklenenden az oy alması üzerine başlayan tartışmaları değerlendirdi.
‘Beyaz Kürt’ nitelemesini tanımlayan Utkucu, “Beyaz Kürt, basit bir asimilasyon değil. Bu süreci anlatmıyor. Millî bilincini yitirmiş kültürsüzleşmiş sömürge halktan birine de tekabül etmiyor. Aksine derisinin rengi asla değişmeyecek bir siyahın beyaz “efendi”ye biat ederken onun simülasyonu olma çabasına yakın bir durum. Egemen’in çizdiği özgürlük hududunu aşmadan ancak aşar gibi yaparak, kimliği için işe yarar bir adım atmadığı halde koşar gibi yaparak, kısaca adanmış bir ruh bir radikal gibi kendini gösterdiği halde gün bitiminde Rejim’in limanında geceleme vizesi alacak kadar merkezle uyumlu sömürge insanı” ifadelerini kullanıyor.
Mücahit Bilici’nin geçtiğimiz günlerde HDP/Yeşil Sol ve Emek ve Özgürlük İtiifakına yönelik eleştirilerini değerlendiren Utkucu, “Merak ediyorum: Birleşik Devletler’de bir akademisyen herhangi bir konferansta “Entel dantel” diye bir ifade kullanır mı? “Leş kargaları” der mi? “Ağlaklığa alışmış” diye cümle kurar mı? “Telef olma”yı düşmanı bile olsa insanlar için kullanır mı? Ülkenin en büyük Kürt siyasal hareketini “canavar”a benzetebilir mi? Teorik konularda hasmını “cahillikle” suçlar mı mütemadiyen? “ diye soruyor.
“Ülkedeki siyaseten en aktif ve sisteme tek muhalif “Parti”nin siyaseten düşürülmesi operasyonu için kim el verirse Devlet için kıymetlidir” tespitinde bulunan Utkucu, “Bilici, başkalarını suçluyor lakin slogan atan kendisi. Demagoji yaparken fikrin entelektüel namusunu da yere düşürüyor. İthamlarının yersizliğini tezlerindeki tutarsızlığı gizlemek için radikal olduğuna dair iddialı cümleler kuruyor. Tüm bu özellikleri ile şaşırtıcı ama sahiden birine benziyor: Soner Yalçın! Seküler Devlet Türkçüsü Soner Yalçın’ın İslamcı Devlet Kürtçüsü simetrisi! Bilici, bu nedenle, AKP Devleti nezdinde değerli” ifadelerini kullanıyor.
Murat Utkucu’nun, “Mücahit Bilici ve beyaz Kürtlük üzerine bir girizgâh” yazısının bir bölümü şöyle:
BİR BEYAZ KÜRT MARKASI OLARAK MÜCAHİT BİLİCİ
Serbest TV Kanalı’nda 13 Haziran 2023 tarihinde bir söyleşi yayımlandı. O kadar enteresan bir mülakattı ki okurlar bazı anlarda konuşanın sosyoloji doçenti olduğundan şüpheye düştüler. Kullanılan ifadeler, analizler, devlet, ulus ve kadın üzerine kurulan cümleler sadece bilimselliğin ötesinde neredeyse bir “kahve muhabbeti”ni çağrıştırmakla kalmıyor, tutarsız tezler, çelişkili tespitler birbiri ardına sıralanıyordu. Mülakatı yapan kişi ise o kadar hayrandı ki muhatabına ne bu çelişkileri görüyor ne seviyesi düşük bazı ifadeler geçtiğinde uyarıda bulunuyor ne de birbirini reddeden cümleler hususunda müdahil oluyordu. Anlaşılan Serbest sıfatı, iş benzerine eleştirel yaklaşmaya geldiğinde aklın kelepçesini çıkarmaya yetmiyor.
DİL MESELESİ
Merak ediyorum: Birleşik Devletler’de bir akademisyen herhangi bir konferansta “Entel dantel” diye bir ifade kullanır mı? “Leş kargaları” der mi? “Ağlaklığa alışmış” diye cümle kurar mı? “Telef olma”yı düşmanı bile olsa insanlar için kullanır mı? Ülkenin en büyük Kürt siyasal hareketini “canavar”a benzetebilir mi? Teorik konularda hasmını “cahillikle” suçlar mı mütemadiyen? “Falan fistan” ya da Salak” der mi birilerini tanımlarken. Tamam: Donald Trump diyebilir. Ya da bir kısım sağcı Yankee siyaset erbabı. Lâkin bir yandan “Kürt mahallesinde belli bir temsil kabiliyeti olan biri”yim diyen kimse böyle “kahve muhabbeti düşük dil tutturamaz. “Off the record” konuşmuyorsa tabii! Bilici çok öfkeli belli! Ağzına geleni söylüyor. Kendini kontrol edemiyor. Saldırıyor, saydırıyor. Neredeyse Nihat Genç üslubuna geçiş yapacak. -Genç ile sağcılık hususunda aynı yerde durdukları belli ama.– Tam bir mütekebbir. Aşağılıyor, üst perdeden konuşuyor. Yani akıllar gani. Peki dilindeki despot, yeni bir şey mi söylüyor? Kimsenin bilmediği, akıl edemediği ve ya da o güne kadar dillendirilip pratiğe dökülmeyen? Devlete biat eden Kürtlük dâhil solfobi üzerinden sağcılık yüceltmesi dâhil yeni bir şey mi söylüyor Kürt Cephesi’nde kapıları açabilen. Söylemiyor. Lakin kendisi de onu dinleyen de böyle düşünmüyor. Bu kadar da değil: Hızını alamayıp devlet ve millet üzerine öyle cümleler kuruyor ki Platon’dan Popper’e Siyaset Felsefesi’nin temelleri titriyor: “Devlete karşıyım diyenler cahil insanlardır. Bireylerin ortak özgürlüğü, o özgürlüğün yukarı çekilmesidir, zaten bunun ismi devlettir. Eğer o özgürlük gasp edilirse, buna otoriterizm diyoruz. Yani demokratik olmayan versiyonu.” İlk siyaset derslerini Risaleler üzerinden alan bir akademisyen için bu tespitler köklerine selam niteliğinde olmalı. Devlet, özgürlüğün yukarı çekilmesi ise Faşizm ne oluyor? Cevap basit: Devletin demokratik olmayan versiyonu. İyi de devlet denen kurum soykırım için fabrikalar bile inşa etmiyor mu? Demek ki özgürlük düşmanlığı devlete içkin. O zaman bu iddialı cümleler ve kahvehane tarzı da ne? Bakunin’i, Popper’i, Marx’ı cehalet ile itham etmek mesela!
Bilici, başkalarını suçluyor lakin slogan atan kendisi. Demagoji yaparken fikrin entelektüel namusunu da yere düşürüyor. İthamlarının yersizliğini tezlerindeki tutarsızlığı gizlemek için radikal olduğuna dair iddialı cümleler kuruyor. Tüm bu özellikleri ile şaşırtıcı ama sahiden birine benziyor: Soner Yalçın! Seküler Devlet Türkçüsü Soner Yalçın’ın İslamcı Devlet Kürtçüsü simetrisi! Bilici, bu nedenle, AKP Devleti nezdinde değerli. Bu kadar değil ama! Ümit Özdağ Devleti için de önemli. Ülkedeki siyaseten en aktif ve sisteme tek muhalif “Parti”nin siyaseten düşürülmesi operasyonu için kim el verirse Devlet için kıymetlidir.
Kıymetlidir çünkü HDP Eleştirisi ve Kürt Meselesine hâl çaresi için söyledikleri ile muhatabının tam Beyaz bir Kürt olduğunu bilmektedir. Devlet- Âliye, tecrübe demektir. Kimin kendisine yaklaşacağı, kimin başına belâ olacağı, kimin en radikal anında kendisine biat edeceğini, kimin reform siyasetinin bile kendisi için tehdit oluşturacağı hususunda bilgi ve sezgi sahibidir. Dolayısıyla Bilici’nin bağımsızlık ilanı içeren iki satırlık manifestosunun da Kürt haysiyetinin ayağa kaldırılması için isyana davet eden sözlerinin de anlamı olmadığını bilir. Mülakatta Saray’ı işaret eden dünya Müslümanlarının dolayısıyla Kürtlerin hamisi büyük ve önder İslam Devleti mesajı zaten alınmış ve değerlendirilmiştir. Yani kimin “Beyaz” olduğunu görmek istiyorsanız devlete bakın. XIX. Asırdan kalma arkaik sağ ideoloji ile mücehhez bir Beyaz Kürt! Öyle bir beyazlık HDP’yi siyaset yapmamakla itham ederken son cümlelerinde yine HDP’nin siyasetini savunacak ve bunu da yeni bir şey söylüyormuş gibi yapacak kadar beyaz!(6)
Buyur Burdan Yak Sosyolojisi!
Bilinir, “Buyur burdan yak!” diye bir deyim var. Bir internet portalında öyle güzel tarif edilmiş ki Bilici’nin mülakat boyunca yaptığını tek satırla özetlemeyi başarmış sanki: “Çözümlenmeye çalışılan bir soruna bir başka etkenin dahil olup durumu karmaşıklaştırması halinde, gelen çözümsüzlüğü anlatan ironik söz öbeği.”(7) Bilici bir Sosyolog. Künyesinde öyle yazıyor. New York’ta akademisyenlik yapmakta. Lakin mülakatındaki gibi bir içerikle Amerika’nın hiçbir üniversite kürsüsünde konuşamaz. Kritik meseleleri analiz ediyor gibi yapıp ilgisiz terimleri işine geldiği gibi alt alta yazıp bir de bu terimlere, kendinden menkul anlamlar yükleyip tezini haklı çıkarmak Serbestiyet Portalı gibi ortamlarda takdir görebilir lakin asgari üniversite standartlarında kapı dışarı edileceği kesin. Bazıları kurnazlığı zekâ ile; demagojiyi bilimsel yöntem ile karıştırıyor. Bunun cehalet ile ilgisi yok lakin. Şimdi ne demek istediğimizi mülakat dâhilinde örneklerle anlatalım.
1.Aktivizm, Performans, Siyaset. Salkım Saçak Terminoloji!
Sivil Toplum kuruluşları ya da en geniş anlamıyla NGO’lar (Non Governmental Organization) hayata dair her konuda faaliyet gösteren hükümetler dışı ve bu nedenle sivil, kâr amacı gütmeyen ve bu anlamda şirket dışı, gönüllülük esasına göre bir araya gelen bireylerin oluşturduğu ulusal bölgesel kıtasal ve uluslararası ölçekte oluşturulan Sivil Toplum Örgütleridir. Siyaset yaparlar lakin siyasal parti değildirler. Her türlü toplumsal, iktisadi, ekolojik, hukuki, siyasi vb. talep için program oluşturup proje üretirler; Hükümetlere baskı yaparak sonuç almaya çalışırlar. Siyasal iktidara mesafeli pozisyonları bu tür kuruluşların meşruiyet ve saygınlık temelidir. Basit bir ansiklopedik bilgiyi buraya neden yazmak zorunda kalıyoruz? Çünkü Bilici, HDP’yi eleştirebilmek için kavramları öyle oximoron hale getiriyor ki -el mahkum- Siyaset Bilimine Giriş Dersi’nden başlamak zorunda kalıyoruz.
İddia edilenin aksine Siyasal partiler ile NGO’ lar arasında “aktivist” olma hususunda fark yoktur. Ayrıca siyasal partiler sadece kendilerine ayrılmış meclis koltuğunda, NGO’lar ise sokakta siyaset yapar diye bir ayrım da. NGO’nun faaliyet konuları “çevrecilik, feminizm vesaire gibi progresif ajandalar” iken siyasal partiler sadece siyaset yapar diyen bir öğrenci Mülkiye’den bir zamanlar mezun olamazdı. Üstelik demokrasi talep etmeyi siyasete dışı ilan etmek ve demokrasinin siyaset yapmak için bir araç olduğunu söylerken “demokrasi olduğu için zaten varsın” demek günümüzün otoriter rejimlerinde seçim ve partilerin mevcudiyetinin iktidarı teslim etmeye niyeti olmayan despotik rejimin meşruiyet kaynağı olduğu gerçeğini de görmezden gelmek demek. Bilici’nin pek umurunda değil lakin. Çünkü iktidarın mevcudiyetinden memnun.
Bir siyasal parti ile NGO aynı program için mücadele edebilir. Güney Afrika’da Apartheid rejimine karşı mücadele eden ANF bir Siyasal Parti idi ama apartheid rejimine karşı olan yüzlerce NGO mevcuttu dünyada. Alman Yeşiller Hareketi nükleer karşıtlığı ve ekolojik hedefler üzerinden siyaset yapan çok sayıda NGO’nun zaman içinde partileşmiş haliydi. Ve partileştikten sonra da Yeşiller sokaktan çekilmeyi düşünmediler ve polisle çatışmak dâhil – Ünlü Frankfurt Havaalanı Pisti Eylemleri- “serseri” birer “aktivist” olmaya devam ettiler. Programları ise yine Bilici’nin dünya görüşüne göre fazlasıyla “hoş ve boştu”: “askeri hareket karşıtlığına ve göçmenlik, kürtaj gibi konulardaki sınırlamaların kaldırılmasına ağırlık verdiler, bir yandan da marihuana kullanımının yasallaştırılmasını destekledi, homoseksüellerin çalışma haklarına daha önem verdiler ve eğitim ve çocuk yetiştirilmesinde “anti-otoriter” adı verdikleri kavramları desteklediler. Ayrıca protesto ve sivil itaatsizlik kültürü ile kendilerini tanımladılar.” (8) 1980’lerdeki bu çizgi sonrasında parlamento’da temsiliyet getirecekti Yeşilller’e.
Bilici içinden çıktığı nefret boyutunda antikomünist Sağ İslamcı gelenekten ruhunu kurtaramamış olacak ki siyasal alanı sadece meclis kürsüsü ve periyodik seçimler olarak kodluyor. Meclis ve seçim varsa orada demokrasinin olduğunu düşünecek ve bunu da Türkiye muhalefetine dayatacak kadar inorganik bir yerden bakıyor. Mekanik bir retorik ile siyasal alanı okuyabileceğini düşünüyor. Bu okumanın arka planı ideolojiktir. Demokrasi’nin kelime anlamı merkezde meclisin hüküm sürdüğü bir rejim değil oturulan yer mahalle manasındaki demos’un kendini yönetmesidir. Bilici total bakıyor, mahalleyi yok sayan bir siyasal alan tanımı yaptığı yani bildiğiniz sağcı olduğu için, bakış açısı bu.
Fakat sadece siyasal alanı meclise hapsetmekle kalmıyor, NGO’ların siyasi hedeflerini boş, anlamsız sübjektif, küçük ölçekli, ahlakçı, faziletfuruş ( faziletini pazarlayan) gibi küçümsemekle başlayıp hakarete varan sıfatlarla tanımlıyor. Çağdaş, ilerici, çoğulcu gibi kavramlarla derdi var Bilici’nin. Hoşuna gitmiyor bu başlıklarla siyaset yapmak. Çünkü anlamsız buluyor. Hoş lakin anlamsız. Özal’ın “Komünizm iyi bir şey ancak hayaldir!” dediği gibi. Özal da Bilici de Siyasal İslamcı geleneğin temsilcisi olarak sol değerlerden en hafif deyimle hiç hazetmiyorlar. (Özal’ın şahsına münhasır sempatikliğini not düşelim.) Ekoloji, kadın, LGBT, emek, mülteci gibi kritik meseleleri sivil toplum mücadelesine devrediyor. Feminizm ile çerçevelediği Kadın Meselesi, ona göre “gerçek hayatta hiç”. Kadın kotası da bir vitrin faaliyetinden ibaret. Fazlası değil. Kadın’ı bu kadar önemsizleştiren Bilici İstanbul Sözleşmesi’ne dair ne düşünüyor acaba? Ve en tuhafı sivil eylemleri sokaklarda serserilik yapmak olarak aşağılıyor. Bir polis muhabiri ağzıyla. Peki sebep ne? HDP bu topraklarda sokak programına sahip kitlesel tek parti. Bilici’nin dilini dolayan Aktivizm, NGO ve Siyaset paradoksu aslında bu rahatsızlık üzerine yükseliyor. Paradoks olduğu için tüm bu iddialar kendi üzerine yıkılıyor.
Yazının tamamı burada.




