İstanbul Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası(SES) ve Adli Tıp Uzmanları Derneği, "Sağlık krizi ve acil servisler" başlıklı bir sempozyum düzenledi.
İstanbul Tabip Odasının Cağaloğlu’nda bulunan şube binasında yapılan basın toplantısında Türkiye’de özellikle son dönemde katmerlenerek artan acil servis başvuru yoğunluğunun nedenleri, neler yapılacağı konuşuldu. Acil servislerdeki acil tanımının aciliyetinin kalmadığı, poliklinik işlevi görmeye başladığı vurgulandı.
"YANLIŞ SAĞLIK POLİTİKALARIN SONUCU"
Sempozyumun açılış konuşmasını İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Ayşen Yavru gerçekleştirdi.
Yavru, özellikle kış mevsiminde Kovid vb. enfeksiyonların tavan yapmasıyla acil servislerin ve yoğun bakımların dolduğuna dikkat çekti. Yanlış sağlık politikalarının buna neden olduğunu söyleyen Yavru, “Hem hekimler hem de hastalar son derece zor durumlarda kalıyor. Yoğun bakımların doluluğu da son zamanlarda acil servislere de yansıyor. Nasıl yansıyor; acile gelen ve gerçekten yoğun bakım ihtiyacı olan hastaların yoğun bakımların doluluğu nedeniyle acilde yığılmak zorunda kalıyor ve acil servislerde arkadaşlarımız da bunları yönetmekte gerçekten zorluk çekiyorlar. Kırmızı alanda entübe hastalar kalmak zorunda kalıyor. Servislerde entübe hasta takip edilmek zorunda kalınıyor” dedi.
"O İŞ YÜKÜNÜN ALTINDA BİR DE ADLİ OLGULAR VAR"
Adli Tıp Uzmanları Derneğinden Prof. Dr. Nadir Arıcan ise şunları söyledi: “Konu temelde acil tıp ama işin önemli bir ayağında da adli tıp var. O iş yükünün altında bir de adli olgular var. İyice keşmekeş hale dönüştürülüyor. Bu keşmekeş Türkiye’nin her tarafında en çok da İstanbul’da. Bu adli işlemlerin nasıl yapıldığı, taraflar açısından çok önemli. Adli muayene ve raporlama hukuki süreçte çok önemli olan hele ki ilk aşamada gören hekimler olarak sizlerin değerlendirmesi çok önemli. Bazen adli süreçte yaşanan hatalarla birebir karşılaşıyoruz. Tek bir kelime bazen tek bir virgül insan hayatıyla ilgili çok önemli sonuçlara neden olabiliyor ve bütün bunlara o keşmekeşte o acil hekiminin o sistem içerisinde çözüm aramasını istiyoruz.”
"BİR CENDERENİN İÇERİSİNE HAPSOLMUŞUZ"
İstanbul Tabip Odası Asistan Hekimler Kolu Üyesi Merve Yıldırım, geçen yıl ilk defa istifa etmeyi düşündüğünü söyleyerek söze başladı, “Bir kriz oluyor bir eksiklik var. Varlık içinde yokluk çekiyoruz. Bu kadar teknolojinin geliştiği bir çağda yaşarken bir cenderenin içerisine hapsolmuşuz ve orada bir şeyleri yönetmeye çalışıyoruz ve bu sorunlarla ilk karşılaşan da biziz” dedi. Sağlık Bakanının acil servislere başvuruları övünerek anlattığını hatırlatan Yıldırım, “Bu gurur tablosu değil maalesef. Birinci basamak sağlık hizmetinin olmayışı, ASM’lerin ilerlemeyişi gibi aslında koruyucu hekimlikten uzaklaşmanın bir yanını da biz acil servislerde gözlemliyoruz. Aynı zamanda birinci basamakla beraber poliklinik muayenelerinin 10 dakikadan 5 dakikaya düşürülmesi de bunda çok büyük bir etken. Kaliteli sağlık hizmeti alamadığını düşünen bir hasta veya hani hasta olduğunu düşünenler sürekli bir yerde derman arama çabası içerisinde. Acil, tetkik anlamındaki süreçlerin hızlı ilerlemesi sebebiyle de ilk başvurdukları yerlerden birisi oluyor” ifadelerini kullandı.
"232 HASTANEDEN 162’Sİ ÖZEL HASTANE"
Yıldırım’ın ardından Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği Eğitim Sorumlusu ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu’nun sunumuyla sempozyum devam etti. Türkiye’de 1534 hastane, her birinde acil servis olduğunu söyleyen Karcıoğlu, “600-700 arasında özel hastane var. Sadece İstanbul’da 50 civarında 3. düzey hastane, 16’sı üniversite hastanesi her biri de ortalama 1000-1500 günlük acil başvurusu almaktadır. Bu da dünya da çok büyük bir rakam. Çin’de Hindistan’da bile bu kadar yüksek rakamlara ulaşılmıyor. 15-20 tane 2. düzey devlet hastanesi acili de aynı başvuru ortalamasına sahip. İstanbul diğer illerden farkı özel hastane sayısının devlet hastaneden fazla olması hastaların bu nedenle dağılmasıdır. Bir hastanede bütün branşların bulunması, acil başvuru sayısını doğrudan etkileyen bir şey değil. Esenyurt ve Sultanbeyli'yi özellikle söylemem lazım. Bunlar Türkiye'de en fazla hasta kabul eden aciller ve her ikisi de ikinci düzey hastane. İstanbul diğer illerden bir farkı özel hastane sayısının devlet hastanesinden fazla olması. 162 özel hastane sayısı var, toplamda 232 hastanenin 162’si özel hastane” dedi.
"ACİL SERVİSLERİN ÇOĞU HASTASI ACİL OLMAYAN HASTA"
Hastaların yoğun olarak saat 16.00-24.00 saatleri arasında hafta sonu ise 11.00-24.00 saatlerinde geldiğini söyleyen Karcıoğlu, peki ne kadarı acil sorusuna ise şöyle yanıt verdi: “Acil servislerin çoğu hastası acil olmayan hasta. Bu da sağlık organizasyonun yetersizliğini gösteriyor.”
Servis yatış oranlarının yüzde 5-10 arası olduğunu ifade eden Karcıoğlu, “Hastaneye 100 kişi geliyorsa 10 kişiye yakın bir hastane yatışı olduğunu baştan kabul ediyoruz. Yüzde 1-2’sinin yani 100 kişi geliyorsa 1-2 kişinin yoğun bakımda yattığını biliyoruz” dedi. Karcıoğlu, şiddet olaylarının ise saat 22.00 sularında gerçekleştiğini belirtti. Bunun sebebinin ise, “Aynı saatler de acilin kalabalıklığı da artıyor. Muhtemelen burada personelinin hastalara yetişememesi, hastanın gerektiğinden daha yavaş bakıldığı algısına sahip olması gibi birçok faktör var” dedi.
"ACİLLERİN KALABALIK OLMASINDA RANDEVU BULUNAMAMASI DA ETKEN"
Acillerin kalabalık olmasının sebeplerini ise Karcıoğlu madde madde sıraladı: “Koruyucu sağlık hizmetlerinde, aile sağlık hizmetlerinin yeterli düzeyde verilmemesi bunu etkiliyor. Aile sağlığı merkezlerinin ihtiyacı yeterince yanıt verememesi gibi birçok faktör var. Polikliniklerde yeterli randevunun bulunamaması ve son zamanlarda bunun üzerine eklenen doktorlarımızın yurt dışına, emeklilik ve istifa gibi birçok değişik nedenlerle giderek sistemden çekilmesi özellikle kamuda çekiliyor olmasının çok ciddi bir etkisi var.”
Sağlık hizmetinin geriye gittiğini anlatan Karcıoğlu, “21 yıl içinde şöyle bir baktığımızda herhalde acı acı gülüyoruz. Eski sağlık ocağı sisteminin şu anki aile sağlığı merkezlerine göre çok daha etkin olduğunu, birinci basamağın ve koruyucu sağlık hizmetlerini çok daha etkin olduğunu, aşılamaların okullara, doktor veya hemşirelerin gelerek bütün çocuklara yapıldığını hatırlıyoruz” dedi.
"SORUNLAR SAĞLIK ÇALIŞANINDAN KAYNAKLI ALGISI OLUŞTURULUYOR"
SES Şişli Şube Eş Başkanı Fadime Kavak, “Acil servislerde sağlık çalışanlarına şiddetin sebep ve sonuçları” başlıklı sunumunda sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin büyük çoğunluğunun hastanelerin acil servislerinde ve psikiyatrı kliniklerinde olduğu ifade etti. Kavak, yapılan çalışmalarda sağlık çalışanlarının yüzde 67’sinin hekimlerin yüzde 62’sinin acil servis çalışanlarının yüzde 60’nın şikayette bulunmadığını anlattı, “Şikayette bulunmamama gerekçeleri arasında sağlık ve idari yöneticilere, adalet mekanizmasına güvensizlik olduğu belirtilmiştir” dedi.
Kaliteli sağlık hizmeti almakta yaşanan zorluk, kişinin defalarca gidip gelmesine rağmen çözüm bulamaması ve bunun sebebi olarak sağlık çalışanını görmesi de şiddete neden olduğunu söyleyen Kavak, “Sağlık konusunda bilgi kirliliği olması, yapılan bazı iyileşmelerin Sağlık Bakanlığı tarafından kamuoyuna sistemdeki bütün sorunlar çözülmüş gibi anlatılması, oluşan sorunların sağlık personelinden kaynaklanıyor gibi bir algı yaratılması” diye konuştu. Medyanın sağlık konusunda tutumunun da buna etken olduğunu ifade eden Kavak, sağlık ile ilgili sürekli olumsuz haberler yayınlanması bu yayınlarda sistem sorunlarının değil sağlık çalışanlarının işlenmesinin şiddeti beraberinde getirdiğini ifade etti.
"ACİLLERDE GÜVENLİ ALANIMIZ YOK"
Dr. Betül Ay ise şunlara vurgu yaptı: “Hepimiz hijyenik, güvenli bir ortamda hastalarımızı muayene etmek istiyoruz ancak özellikle bir kadın hekim olarak acil serviste güvenli alanımız yok. Hastalarla birebir temas halindeyiz. Muayene alanımız güvenli değil. Hasta mahremiyetimiz çok az, perde usulü çalışıyoruz ve hastalar istedikleri gibi perdeyi açabiliyorlar. Hijyen çok az, hastalar haklı olarak temiz olmayan bir sedyeye yatmak istemiyor gün içerisinde temizleniyor ama personel eksikliğimiz, hasta sayımızın çok fazla olmasından kaynaklı. Ayrıca ekipman eksikliği ile çalışıyoruz. Sürekli baskı altındayız, hızlı olmamız doğru teşhis koymamız isteniyor. Bu bizim üzerimizde psikolojik olarak bir baskı oluşturuyor.”
"PLANLAMANIN OLMADIĞI BİR KEŞMEKEŞ YAŞIYORUZ"
Dr. Ali Haydar Temel, 2021 yılı OECD verilerine göre 600 milyon başvuru olduğunu bunların 150 milyonun acil servislere olduğuna dikkat çekti, “Bu nüfusun iki katına tekabül ediyor” dedi. Sağlıkta dönüşümle beraber başka bir döneme girildiğini ifade eden Temel, “Ben sağlıkta dönüşüm dedikleri şeyi bir tünele benzetiyorum. Biz o tünelin içerisinde devam etmeye çalışırken tünelin içerisinde bizi sıkıştırdıkları planlamanın olmadığı bir keşmekeş yaşıyoruz. Memleketin sadece sağlık alanında değil, tüm kamu kaynaklarını özeleştirmiş bir iktidardan bahsediyoruz. Liberal, piyasacı bir sistem üzerinde 20 senenin sonunda ne hale geldiğimizi düşündüğümde bizi o tünelin içerisine soktular ve o tünelin içerisinde çözemeyeceğiz sorunlara çözümler üretmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
"ADLİ MUAYANELER İÇİN AYRI BİR MUAYENE ODASI AÇILMALI"
Adli muayenelerin acil servislerdeki yerine ilişkin Dr. Miraç Özdemir şunları aktardı: “Adli olgularda genellikle ilk muayenelerin yapıldığı yer acil servisler. Bunlar acil servis ekibine tabii ki ek bir yük getirmekte olup hekimlerin hem adli muayene daha iyi bilmesi gerektiğinin hem de usulüne uygun adli rapor düzenlemeleri gerekliliğini doğurmakta. Tüm bunlar hekimin hem tıbbi hem hukuki zorunluluğu. Hekimler birçok yasal ve idari sorumluluklar altında. Normal iş yükümüzün arasında gözaltı giriş çıkış muayeneleri iş yükümüzü son derece artıyor. Biz onlarla ilgilendiğimizde diğer hastaları bekleme süresi artıyor.” Aslında bu gözaltı giriş çıkış muayenelerinin özellikle yapılacağı ayrı bir poliklinik olması gerektiğini vurgulayan Özdemir, “Özellikle yoğun hasta olan acil servislerde ayrı bir adli muayene odası öneriyorum. Adli olgu acil olgudur gibi bir söz var mesela polisler onu çok kullanıyorlar. Polis vakayı getiriyor aslında herhangi bir aciliyeti yok ancak polisin aciliyeti olduğu için acilin her yerine hastayı sokuyor” dedi.
"ÖZEL HASTANELERİN OTELDEN FARKI KALMADI"
Dr. Ömer Faruk Aydın, “Hekimliğin kutsal bir meslek olduğuna dair bir terminoloji vardı. Kutsal bir şeyin karşılığında para alınmaz. Ücretle yapılan bir şeyi de kutsallaştırmazsınız bana da bunu özel sektör öğretti” dedi. Aydın, sağlık turizmi işin içine girdiğinde beri özel hastanelerin otellerden farkı kalmadığını dile getirdi. Neden hekimlerin özel hastaneleri tercih ettiğine dair Aydın, “Birçok sebebi olabilir. Finansal sebepleri düşünebilirsiniz ama siz bir cerrah değilsiniz. Siz bir randevuyla, planlamayla çalışacak bir ekiple değilsiniz. Hastalar sizi internetten aramayacak. Google yorumlarınızı okumayacaklar, hastanenize gelecekler ve hastane sizi istediği gibi pazarlayamayacak. Yani siz hastane için de aslında çok da kullanabileceği para kazanacağın hekimler değilsiniz. Hekimlik mesleğini seçme nedenleri birinci saygın olma ikincisi para kazanma ama baktım ki sisteme girince böyle bir şey yok. Özel bir deneyeyim dedim belki finansal olarak orada daha iyi şartlarda çalışırım. Kamuda idare baskısından sıkılanlarda özele başvuruyor. Özel hastaneye gittiğinizde neyle karşılaşacaksınız peki? Eskiden hekimler özel hastanenin iş görüşmelerinde İKK ile görüşmezdi. Hekimler başhekim ile görüşüldü. Öyle işe başlardı ama şimdi İKK’yla görüşülüyor” dedi.