MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) 10 Mart’ta varılan “Suriye ordusuna entegrasyon” mutabakatına uymaması halinde askeri müdahale seçeneğini gündeme getirdi. Bahçeli, “Ankara-Şam ortak iradesiyle askeri müdahale kaçınılmaz hale gelecektir” ifadelerini kullandı.
Bahçeli’nin çıkışı sonrası DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’dan dikkat çekici bir yanıt geldi. Bakırhan, “Sorunların çözümü operasyon tehditleriyle değil, hak ve hukuk temelinde diyalogla mümkündür. Konuşarak mı çözeceğiz, yoksa bagajımızdaki ezberlerle mi yürüyeceğiz?” dedi. Kürtlerin, Alevilerin, Dürzilerin ve diğer halkların eşit yurttaşlık temelinde güvence altına alınması gerektiğini vurgulayan Bakırhan, “Kürtlerin hakkının tanınması Türkiye’yi zayıflatmaz, aksine güçlendirir” diye konuştu.
MİROĞLU: “ASKERİ ÇÖZÜM YENİDEN GÜNDEME GELİRSE KAYBEDEN HERKES OLUR”
Yazar ve siyasetçi Orhan Miroğlu ise Bahçeli’nin sözlerini ve olası bir operasyon ihtimalini değerlendirdi.
Sosyal medya hesabından açıklama yapan Miroğlu, “Kürtler Hakkari ve Diyarbakır’da Bahçeli’yi misafir edecekleri günü beklerken siyasi iklim bir anda değişti. Sürece en çok karşı çıkanlar sevinirken, destekleyenler üzülüyor” ifadelerini kullandı.
Miroğlu, çözüm sürecine yönelik kamuoyu desteğinin engellemelere rağmen %70’lere ulaştığını hatırlatarak şunları söyledi:
Kürtler Hakkari ve Diyarbakır’da Sayın Bahçeli’yi misafir edecekleri günü beklerken siyasi iklim bir anda değişti!
Şaşırmıyoruz elbette, bu iklime ise sürece en çok karşı çıkanlar seviniyor, destekleyenler ise üzülüyor!
Sürece kamuoyu desteği bütün engellemelere rağmen %70’leri bulmuşken; askeri müdahelelerin gündeme gelmiş olmasına üzülmemek elde değil!
Öcalan muhataplarıyla yaptığı görüşmelerde Rojava’nın kırmızı çizgisi olduğunu söylememiş mi, ya da söylemiş de, muhatapları kervan yolda düzülür deyip geçmişler mi, nedir?
Ademi- Merkeziyetçilik talebi, Kürtler sözkonusu olduğunda neden bağımsızlık anlamına geliyor?
Meclis’te ve komisyon huzurunda eski bir meclis başkanı ve başbakan tarafından dile gelen bir talep, Suriye’de nasıl bağımsızlık talebi anlamına geliyor!
Şara yönetimine Türkiye’nin sunabileceği ve örnek almasını isteyeceği model demokrasiden ve ademi merkeziyetçi modelden başka nedir?
“Kürt anasını görmesin” diyorsanız, iyi de bu çağda, bu zamanda nereye kadar?
Yok Kürt anasını görsün ama bu Öcalan ve PKK’yla olmasın diyorsanız, o halde İmralı’nın kapısını on yılda bir çalmak neden?
Meselenin basit bir silah bırakma olmadığını PKK’nin geçmişine karşılık bir gelecek talep ettiğini devlet bilmiyorsa kim bilecek?
Elbette üzülüyoruz, hiç bir şekilde yerelle sınırlı kalmayacak, anında küresel bir boyut kazanacak olan askeri bir çatışmanın yereldeki herkese kaybettireceğini ve bölgeyi baştan başa etkileyerek, bin bir çaba ve emekle yaratılmış bir çok şeyin buharlaşıp yok olacağını görüyor ve derin bir üzüntü duyuyoruz!
1984 Eruh Şemdinli baskını Kürt meselesinin son elli yılını belirleyen bir milat oldu!
Bu tarih elbette devlet ve PKK arasında yaşanan bir tarihten ibaret değil, bölgeyi, bölge halklarını, ama en çok da Kürt- Türk ilişkilerini, Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batı’yla ve Asya’yla ilişkilerini etkileyen bir tarih!
İsrail’in bu tarih içinde oynadığı misyonun gündeme bile geldiğini hiç hatırlamıyorum, çünkü yoktu!
Ama askeri çözüm arayışları yeniden gündeme gelirse, İsrail bu sürecin bir parçası olacak ve bunun önüne geçmek mümkün olmayacak!
Gazze’de durdurulamayan İsrail, Kürtlerle yeniden çatışarak Suriye’de nasıl durdurulacak?!
Suriye ve Türkiye’nin askeri işbirliği yaparak SDG’yi tasfiye etmeyi amaçlayan bir askeri operasyonun sonuçlarını şahsen ne düşünmek ne hayal etmek istiyorum!
Kürt meselesi; ilk cümlesi, bir türlü kurulamayan ve kurulamadığı için başlanılamayan iddialı ama henüz yazılmayı bekleyen bir romandan farksız!
Ne yazarsanız yazın eğer bu meselenin tarihi, siyasi ve insani hafızasından gelmişseniz ve tanıklığınız; siyasi istikbal ve iktidar hesaplarına, Erbil, Diyarbakır, ve İstanbul’daki şantiyelerinize, banka mevduat hesaplarınıza değil, yaşadıklarınıza ve vicdanınıza bağlı bir tanıklıksa, sizi ilk cümlelerin hiç biri memnun etmeyecek, bir şeylerin eksik kaldığını açıkça farkettiğiniz cümlelerle başbaşa kalacaksınız!
Kürt meselesini yüzyıl boyunca tarif edemediği için, çözümün ne olabileceğine karar verememiş bir devletin tedirginliğini, korkularını, endişelerini geride bırakması elbette kolay olmuyor, olmayacağını görüyoruz.
Tarih beklemez ama, o bir çok şeyi değiştirerek ve her defasında aynı suya iki kere girilemeyeceğini göstererek yoluna devam eder.
Daha kuruluşta inkar etmek yerine tanıma ve tanımanın kabulü olabilseydi yüzyılın sonunda bugün konuştuğumuz meselelerin hiç birini konuşmayacaktık.
PKK, inkarın neticesi ve sonucudur.
Şimdi, kendini feshetmiş ve silahları yakmışken Suriye’de başlayacak askeri bir çatışma veya müdahale, demokratik şansı kullanma imkanlarını bir anda yok edebilir!
Bazı masa başı yorumcularının iddia ettiği gibi Suriye Dosyası ayrı, Türkiye’deki süreç ayrı değildir.
Yeni bir çatışma süreci elli milyon Kürd’ün içinde bulundukları devletlere karşı umutlarını, bir arada yaşama iradesini yavaş yavaş tüketerek, geride herkesin başının çaresine baktığı ve her şeyi mübah gördüğü bir zamana bırakabilir!
Aman ha!

