“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana"

Biraz Daha, Turgut Uyar

Dokunulmazlık Fransız İhtilalinin bir kazanımı olarak o günden beridir iyi kötü demokrasiyle buluşan ülkelerde uygulanıyor. Meclisin kararı olmaksızın milletvekilinin “suçüstü hâli " hariç, "tutuklanamayacağı" öngörülmüş.

Anayasa bu hakkı 83.maddede güvenceye almış: "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. "

Can Atalay bir avukat. Soma ve Ermenek maden faciasının, Adana öğrenci yurdu yangınının, Çorlu tren kazasının avukatı. Birçok düşünce suçu davalarında da onu görmek mümkün. Gezi Parkı davasında avukat ama, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, Mine Özerden ve Çiğdem Mater ile yargılanıp 18'er yıl hapis cezası verilen biri. Dava Yargıtay aşamasında henüz kesinleşmiş değil. Bu durumda olanlara hükümözlü deniyor hükümlü değil.

Seçimden önce hapiste tutulan Can Atalay, anayasanın kendisine verdiği bu hakkı kullanmış, seçim kurulu onaylamış ve halkın verdiği yetkiyle milletvekili seçilmiştir. Anayasa’nın 38. maddesinde ”Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” denilmektedir.

Keza yine Anayasa’nın 15. maddesine göre de savaş seferberlik ve olağanüstü halde dahi suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı vurgulanmaktadır. Masumiyet/suçsuzluk karinesi, mutlak bir temel hak olarak evrensel insan hakları belgelerinde yer almıştır. Yargılama öncesi ve sonrasında hüküm kesinleşinceye kadar kişiyi koruma amacını taşır.

Avukatlığını yaptığı her bir dava içeride kalması için, yeter de artar bile. Halkın avukatı olmak da bedel ister. Yarından önce hep böyle ne yazık ki... Soma ve Ermenek davalarında 'fıtrata' karşı emekçinin safında, Çorlu tren kazası farklı mı sanki?

Adana öğrenci yurdu yangını davasında tarikatlara karşı durmak da işin cabası. Ancak asıl hesaplaşma "Haziran Direnişin " içinde olmasıdır bence. Turgut Uyar'ın Haziranı bir yıl kadar yeterken halkın Haziranı 2013 de başlayıp biten bir durum değil.

Haziran Direnişi beklenmedik bir anda başlayıp yayılan uzun soluklu ve yaygın bir direnişin adı oldu. Sandıkta yenilemeyen AKP iktidarını hedefe koyması bakımından emekçiler ya da daha geniş bir ifadeyle toplumsal muhalefete yol gösterici bir kılavuz değil sadece. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle Tek Adam rejimine dönüşen AKP iktidarının korkulu rüyası.

Dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek isteyen bu iktidar her alanda tam olarak "iktidar" olma hevesiyle çatışmayı derinleştirerek, toplumu kamplaştırarak başarmak istiyor.

Erdoğan'ın 2017’de “Ensar Vakfı” Kongresindeki konuşmasını bir kez daha hatırlayalım:

“Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız. Ama hala sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.”

Bu sözlerinin üzerinden de 7 yıl geçti Gezi Direnişinin üzerinden de geçen 10 yıla rağmen -geçtiğimiz ay kazandığı seçime rağmen -her alanda iktidarını gerçekleştirdiği söylenemez. Bu yoldan vazgeçmeyen Erdoğan iktidarının dindar ve kindarlık ısrarı devam ediyor.

Dindarlık ile dincilik aynı şey olmasa gerektir. İlki bir inanışta samimiyeti ifade ederken ikincisi bunu kullanmaya denk düşer, dinciliği dinbazlık olarak adlandırmak daha mantıklı ve açıklayıcı, kindar ile kinci aynı manada ve iktidar burada kindar politikaların temsilcisi. Sınıf kininin İslami ve faşist sosa bulanmış hali olarak kindar.

Haziran Direnişine duyduğu kinin bir sonucunda Can Atalay ve arkadaşları içeride. Kavala içeride. Kendi korkusunu iktidarını kaybetme korkusunu seçmenini de işe taraf yaparak sürdürmesi yasalara ters bir durum olsa da tek adam yönetiminin ruhuna uygun. Yasa ve hukuk tanımaz tutumu kendi iktidarını tahkim etmesinin bir aracı.

Yaklaşık 5 yıl önceki yerel seçimlerde Kürt illerinde yine kayyum atama tehdidi halk tarafından hiçe sayılması karşısında dediğini yapmaktan geri durmadı. Türlü bahanelerle kayyumları atarken seçilmiş belediye başkanlarını içeri tıkmaktan da geri durmadı. Topluma vermek istediği korku aslında kendi iktidarını kaybetmek korkusundan başka bir şey değildir. Korku salarak korkusunu gizleyen bir iktidar. Halk iradesini hiçe sayan bir iktidar.

Seçim bitti herkes sonuca razı gelecek diye bir şey yok. Kendileri şöyle ya da böyle sandıktan çıkınca ya "atı alan Üsküdar'ı geçer " ya da "hazmedeceksiniz" diye çemkirir.

Anayasanın ilgili maddeleri bu kadar açık ve net iken neden milletvekili seçilen Can Atalay mecliste değil de hapishanede tutuluyor?

Sadece fikir ayrılığından ibaret olmayan, dünya görüşleri, ideolojiler arasında köklü bir çatışma anlamına da gelen bu tür derin çelişkiler, uzun süre barış içinde kalamaz; diktatörlüğün gölgesinde kalmış bir düşünce özgürlüğü, kendini asla gerçekleşmiş olarak hissedemez; diktatörlük, sınırları içinde bir tek bağımsız kişi bile başını dik tutsa, varlığını sorunsuzca sürdüremez.”

Stefan Zweig

TİP'in 3 ya da 4 milletvekilinin olması ne TİP ne de iktidar açısından çok önem taşır. Mesele sayıda değil. Gerek TİP gerekse de Emek ve Özgürlük İttifakı milletvekilleri Can Atalay'ın eksikliğini hissettirmeyeceklerdir. Mesele bu değil zaten, mesele Can Atalay'ın Haziran Direnişi'nin bir parçası olmasıdır.

"Suçu ve suçluyu övme" ve "terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla tutuklanan gazeteci yazar Merdan Yanardağ'ın son kitabının adı "İslamo- faşizm" ile "Haziran Direnişi" arasındaki kamplaşmanın, kindar tek adam rejiminin her alanda iktidarını sağlamak ve pekiştirmek arzusudur. Ol bu sebepten Gezi Parkı davası Yargıtayca onandıktan sonra "bağımsız ve tarafsız" yargı Can Atalay'ın bir milletvekili olarak hapiste kalmasını meşrulaştırmak (!) olacaktır. Ya da halkın iradesinin yerine getirilmesi için halkın sahada sesini yükseltilmesi ile Can Atalay özgür olarak meclis kürsüsünden halkın taleplerini dillendirecektir.

Yazarın diğer yazıları:

Mehmet Zengül yazdı: Acılara Tutunmak

Mehmet Zengül yazdı: Körler Memleketinde Şaşı Padişah Olur