Türkiye'de kan toplama, depolama, testlerden geçirme, imha etme ve hastanelere gönderme tamamen Kızılay'ın tekelinde bulunuyor.

Bunun tek istisnası bazı büyük kamu hastanelerini ‘Kan Bankası’ adı altında kan alma işlemlerini yürütmesi ve belli miktar kanı stokta bulundurabilmesidir. Fakat bu stoklar da Kızılay’ın izni üzerinden işletilir.

Dolayısıyla ülkedeki kan ihtiyacının hemen hepsi, Kızılay’ın yönetimindedir ve bu kurumun izni ile toplanan kan bağışları ile karşılanmaktadır.

Toplamda bu stokları artıran faktör sadece vatandaşların kan bağışları ve Silahlı Kuvvetler gibi organizasyonlarda toplanan kanlar, operasyona girecek hastaların yakınlarından koşul olarak istenen kanlar, düşüren faktör ise kan kullanımının arttığı savaş ve afetler ile bu bağışları düşüren her türlü durumdur.

Örneğin her yıl Ramazan ayında bağışlarda düşüş görülüyor. Türk Kızılay yönetiminden 8 Nisan 2023’te gelen açıklamalarda, “Ulusal kan stoklarımızın rekor düşük seviyelerde olduğu, 3 günlük stok kaldığı” bildirilmiştir.

Sonraki dönemde özellikle hastanelerde operasyona girecek hastaların yakınlarından kan isteme prosedürü daha sıkılaştırılarak stoklar güçlendirilmeye çalışılmıştır.

Kan nerede, ne için kullanılıyor?

Rutin pratikte en fazla kan hastanelerde ameliyat hazırlığında isteniyor ve hasta yakınlarının çevrelerinden belli gruptaki kanı verebilecek kişileri getirmesi ve kan bağışı yapmaları söyleniyor.

Acil ameliyata girecek ve yaralanması nedeniyle zaten kan kaybı olan hastalar, mide kanaması nedeniyle kan kaybedenlerde ameliyat öncesinde büyük miktarlarda kan ihtiyacı oluyor.

Acil olmayan (elektif) ameliyatlara girecek hastalarda da tahmin edilen kan kaybı ile orantılı şekilde kan hazırlanması gerekiyor.

Örnek vermek gerekirse kalp-aort ameliyatlarında, leğen kemiği kırıklarında 6-8 ünite, tiroid ameliyatları, kalça-uyluk kemiği kırıklarında birkaç ünite kan hazırlığı gerekecektir. Kalp-damar cerrahisi, genel cerrahi ve ortopedi klinikleri en fazla kan kullanan kliniklerdir.

Beyin cerrahisi ve plastik-rekonstruktif cerrahide ve çocuklarda nispeten az kan kullanılmaktadır. Operasyonlar dışında, kemik iliğinin yetersiz çalışması, demir eksikliği, adet kanamaları ve doğumlar nedeniyle kaybedilen kanı yerine koyamayan “anemik” ve semptomatik hastalarda kan verilmesi gerekebiliyor.

Özellikle yaşlılar ve kalp hastalarında kansızlık daha ciddi tehlike doğurduğundan daha fazla kan verilmesi gerekebilmektedir. Kanser hastalarında ise operasyonun şekline ve hastanın genel durumuna göre değişen oranlarda kan gerekir.

Ülkemizde kronik kansızlık ve yetersiz beslenme nedeniyle özellikle kadınlarda oldukça yaygın görülebilmektedir.

Kan gruplarının önemi var mı? Evet. A ve 0 grupları çok bulunan, AB ve B ise daha az bulunan gruplardır. Özellikle Rh (-) olanlar oldukça zor bulunabilmektedir. Kan grubu saptanması için yeterince zaman varsa gruba özel kan verilmesi uygundur. Ancak bunun için zaman olmayan, örneğin mide kanaması veya trafik kazası nedeniyle ciddi kan kaybı ile başvuran hastalarda “genel verici” dediğimiz 0 Rh (-) kan verildiğinden bu grup özellikle değerlidir. Erkeklerde bunun yerine 0 Rh (+) da verilebildiğini hatırlatmak isterim.

Kan verecek kişilerde nelere dikkat ediliyor?

18- 60 yaş arasında, 50 kilogram üzerinde, son 1 yıl içinde ameliyat olmamış, ateşi olmayan, yakın zamanda kan sulandırıcı ilaç veya alkol kullanmayan, hepatit, AIDS gibi hastalık şüphesi olmayan, botox, dövme gibi işlemler yaptırmamış kişilerden kan bağışı kabul edilir. Erkekler 3 ay, kadınlar 4 aydan önce tekrar kan veremez.

Ülkede kan stoğu kalmazsa ne olur?

Toplumun her kesiminden insanların her an acil olarak kana gereksinim duyabileceği ortadadır. Kan stoğunun asgari seviyenin altına düşmesi durumunda yukarıda söz edilen koşullarda, şiddetli yaralanma, trafik kazası, mide kanaması nedeniyle acil kan verilmesi gereken olgularda hayati risk ortaya çıkacaktır.

Özellikle yaşlılar ve küçük çocuklar gibi kan kaybına tahammülü olmayan kırılgan gruplarda bu risk daha öncelikli olacaktır.

Yine kalp damar cerrahisi, kanser, by-pass, tiroid ameliyatlarında, karaciğer ve dalak gibi iç organ operasyonlarında ciddi kanamalar olabilir.

Tüm bu durumlarda ülkemizde sayıları 1.500 ila 2.000 arasında değişen hastanenin hemen her birinde yaşamsal tehlike taşıyan olgular ortaya çıkabilecektir.

1999 Marmara depreminde kan stoklarına ihtiyacın aniden çok artması sonucu bir kriz yaşandığını biliyoruz. 2023 depremine göre daha sınırlı bir alanı ve nüfusu etkileyen 1999 depreminde toplumun duyarlılığı ile kan bağışlarının artırılması ve akılcı yönetim ile sorun büyümeden aşıldı. Şu an içinde olduğumuz durumun daha ciddi sonuçlara yol açabilmesinden endişeliyiz.

Kurumların saygınlığı devlet katkısının dışında meslek kuruluşları, uzmanlık dernekleri, sendikalar, hasta dernekleri, sivil toplum kuruluşlarının düşünceleri alınarak, yönetişim ile geri kazanılır. Bu yolla toplumun desteği alınır, kan bağışı artar, sağlığın bu alanda kamusallaşması sağlanır.

Çözüm önerileri:

*Tek merkezli kan yönetimi belli mantığı ve iç tutarlılığı olan bir strateji olsa da yaşadığımız pratikte olduğu gibi somut sakıncaları ortaya çıkabilmektedir. Örneğin çoğu gelişmiş Avrupa ülkelerinde Bakanlık ilişkili yapılar üzerinden organize ediliyor, fakat The European Blood Alliance (EBA) gibi farklı örgütlenmelere de yetki verilebiliyor. Sıkı regülasyonlar olsa da bu kurallara uyan farklı örgütlenmelerin denetlenmek kaydı ile kan sağlanmasına katkısı istenebilmektedir.

*Ayrıca çocukluktan, ilköğretim kurumlarından başlayarak kan bağışı ile ilgili farkındalık artırılmalı, sakıncaları ile ilgili yanlış bilgilendirmenin önüne geçilmeli, gençliğe “kan verin” demenin çözüm olmadığı, iknanın ancak ortak karar verme ve özendirme ile başarıya ulaşabileceği anlaşılmalıdır. Gençliğe yönelik dinleti, festival, role-play, tiyatro, sinema, sosyal medya postları gibi tüm olanaklar kullanılarak gençler özendirilmeli, bu yolla toplumun kan bağış oranı artırılmalıdır. 0 Rh(-) kanın yaşam kurtarıcı özelliği de vurgulanmalıdır.

*Genç insanlar için kan vermenin sağlık sorunu yaratmayacak rutin bir faaliyet olduğunu söyleyebiliriz. Kan sulandırıcı ilaçlar kullanmamış, hepatit, AIDS gibi hastalıkları olmayan belli yaşın altındaki kişilerin kan vermesi kişisel sağlığa da destek olacaktır.