Geçtiğimiz günlerde İzmir kitap fuarında ilk kez okuyucuyla buluşan “Sırlarım İpte Asılı Kaldı Balım” kısa sürede adından söz ettirdi. Yazarı Aygün Kevrina, kitap yayınlanana kadar yakın çevresi dışında kimsenin tanımadığı biri. “Sırlarım İpte Asılı Kaldı Balım” anı kitabıyla kendisinin yıllardır içine hapsolduğu sıradan gibi görünen hayatının dışına çıkarak yakın tarihimize ışık tutuyor. Bugüne değin, Deniz Gezmiş'in hayatı anlatılırken hep bir söylence olarak dile getirilen, gerçek olmaktan çok uzak dedikodu düzeyinde anlatıların ötesine geçemeyen bir sevdanın gerçek hayattaki kahramanı olduğunu söylüyor. Hakkında sayısız hikayenin olduğu, Türkiye tarihinde adı en çok bilinen bir devrimci önder olan Deniz Gezmiş'in üniversitenin ilk yıllarında en yakın dostlarından bile sakladığı sevdiceği olarak çıkıyor okurun karşısına.
Aygün ve Deniz'in bir yıla yakın süren ve sadece Aygün'ün ailesi tarafından bilinen sevdası, yazarın hayatını değiştiren olaylar peş peşe yaşanmamış olsa evlilikle sonuçlanacakken bambaşka bir yöne evriliyor. Aygün, Deniz'e olan sevdasını Deniz'in yoluna engel olmasın diye yüreğinde saklamaya karar veriyor. Bu kararı niçin aldığını, hem Deniz'in ve hem de Aygün'ün ortak dostu, yoldaşı olan Hüseyin İnan özetliyor: “... ona yol açıyorsun sen... diken olup yüreğine batmak istemiyorsun.”
Aygün Kevrina kitapta, yaşadıklarını basit bir koronolojik sıra ile anlatmanın ötesinde içsel yolculuklarını da usta bir yazar akıcılığı ile anlatmayı başarıyor. Deniz Gezmiş'e dair yeni bilgiler öğrenme sabırsızlığı daha ilk baştan okuyucuyu sarıp sarmalasa da, Türkiye devrimci halk hareketinin en tanınmış önderlerinden biri olarak Deniz Gezmiş'in bugüne kadar bilinmeyen herkesten gizlenmiş aşkının anıları olduğu iddiası, ister istemez anlatılanların doğruluğunun "sorgulanmasına" da neden oluyor.
Kitabın nasıl yayına hazırlandığına dair Cavit Nacitarhan'ın kaleme aldığı giriş yazısı, bu önyargı ile kitabı eline alanlar için bir ilk elden bilgilendirme niteliğinde. Cavit Nacitarhan, “Okuyacağınız metin “bu kadarı da olabilir mi” şaşkınlığı ile birçok tesadüfü barınırıyor” diyerek şaşkınlıkla karşılayacağımız olaylar, mekanlar için okuyucunun heyecanını harlarken “tüm bu bilgiler ilk elden baş döndürücü oluyor kuşkusuz. Ve evet biraz daha araştırmak, emin olmak gerekiyor” hatırlatmasını yaparak, sözü: “Şimdi açığa çıkmış bu sırlar Deniz'in mirasçılarına, yol arkadaşlarına emanettir” diyerek bitiriyor.
Aygün Kevrina, Deniz'den sonra, aklını yitirmeden yaşayabilmenin yolunu bambaşka bir kişiliğe bürünmekte buluyor. Kendi ifadesiye,
“Tuhaf bir özvericilik başlamıştı bende.. Eşim en mutlu erkek olmalıydı. Çocuğumun başına hiçbir şey gelmemeliydi. Kendimi boş verip çevremdekilerin mutlu olması için gösterdiğim aşırı çaba, bir bedel ödemek gibiydi benim için.” Bu çabanın arkasına gizlenerek geçen bir ömürden sonra, eşinin ölümü ve sağlığı ile ilgili aldığı kötü haberlerden sonra, bir kez daha başa dönüyor yazar: “Sandığıma tıkıştırmaya çalıştım anıları, sığmıyorlardı. Büyüye büyüye üzerime geliyorlardı. Üstelik hiç eskimemişlerdi.
Kendimle ağır bir hesaplaşmaya girmiştim. Aradan kırk yıldan fazla bir zaman geçmişti ve ben anıların saldırısı altında boğulmaktaydım. Hala saklanmalarının gerekli olup olmadığını, incinebilecek insanların varlığını, ölen eşimi, oğlumu düşünüp duruyordum.”
Ama bir süre sonra, “anlatmazsam çıldıracaktım” diyerek kendi deyişi ile “baştan çıkarıcı” anlarını yazmaya başlıyor. Adına da en genel ve bir o kadar da geniş anlamlar yüklenebilecek bir kelimeyle “yüzleşme” diyor. Zaman zaman tıkanmalar yaşasa da, yazdıklarını kimsenin okumayacağı düşüncesiyle “yıllarca sabretmiş, demlenmiş” anılarını kağıda döküyor:
Geçmiş zamana tanıklık yaparken de bütün hayatı boyunca sahip çıktığı gibi, “İncitmedim, kavgayı küskünlüğü, acıyı, sevdayı, hasreti yazdım, yazdım.”
Aygın Kevrina, her ne kadar anılarını kendine saklayacağını söylese de, bir başkasına anlatmak istiyor. Yazılı haliyle anılarını ilk olarak Aydın Çubukçu'ya götürüyor. Aydın Çubukçu, Deniz Gezmiş'in hem ilkokuldan ve ortaokuldan arkadaşı ve hem de yoldaşı olarak Deniz Gezmiş'i en yakından tanıyanlardan biri. Bu tanışıklık Deniz Gezmiş'in yaşamını, sadece basma kalıp devrimci söylemlerin ötesinde insani yönden de bakmasını sağlıyor. Aydın Çubukçu'nun, Kayseri için, “Neden hep o kente gitmek istiyordu bilmiyordum. Yine o kente gitmek isterken yakalandı. Bu hep benim içimi sızlatır durur.” sorusu, Aygün Kevrina'nın anılarında yanıt buluyor.
Cavit Nacitarhan”nın giriş yazısında dile getirdiği “biraz daha araştırmak, emin olmak gerekiyor” temennisine karşılık ilk değerlendirme yazılarından birisi T24 de Hayri Cem tarafından yazıldı. “Devrimci ağabey ve ablalarımızın geçmişte yaşadıkları her şeyi öğrenmek, bizler için son derece kıymetli” diyen Hayri Cem, çok iddialı ve kesin yargılarla dolu bu yazıda,
“68 kuşağının önderlerinden ve Deniz Gezmiş’in en yakın arkadaşlarından biri olan Mustafa Lütfü Kıyıcı ve eşi Hale ile” yaptığı görüşmeyi aktarıyor ve “Özellikle de evlenmeyi düşüneceği ve “Balım” diye hitap edeceği bir kadının varlığını kendilerinden gizlemiş olmasının mümkün olmadığını”, “Ayrıca, Deniz Gezmiş’in o yıllarda flört ettiği ve yakınlaştığı iki kadın arkadaşının ismini” de kendisiyle paylaştıklarını belirterek yeni bir merak konusunu ortaya atıyor.
Ayrıca Deniz Gezmiş'in en yakın arkadaşlarının dikkat çektiği ve kendilerinden başka hiç kimsenin farketmediği “hatayı” dile getirerek kitabın fitilini ateşleyeceğini düşündüğü tartışmada taraf oluveriyor: ”Kitapla ilgili yapılan röportajı okurken dikkatimi çeken ve kafamı karıştıran bir başka unsur daha oldu: “Hüseyin İnan’la memleketliler ve yıllar sonra arkadaş da oluyorlar. Bu ‘tesadüfler’ şaşırttı mı seni de?” şeklindeki bir soru... Zira, Deniz Gezmiş Erzurumlu, Hüseyin İnan ise Sivas’ın Gürün ilçesindendir. Kitapta buna benzer bilgi hataları olup olmadığını da merak ediyorum.”
Benim merakım da; yazının sonunda “Hayri Cem kimdir?” sorusunun ardındaki özgeçmiş bilgilendirmesini okuduktan sonra böylesine donanımlı ve teknoloji ile iç içe olan bir yazarın, internetten çok basit bir sorgulama ile merak ettiği sorunun cevabını kolayca alabilecekken böyle bir hatayı niçin yaptığı oldu. Hayri Cem'in kitabı okuduktan sonra yeni bir yazı ile düşüncelerini tekrar dile getirmesi dileği ile...