Türkiye uzunca bir süredir ekonomik ve siyasi buhranın içinde debelenip duruyor. Üstelik halka yıllarca anlattıkları masalları bugün temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp tekrar sunuyorlar.

Yaşadığımız ekonomik buhranın geçici olduğunu, biraz dişimizi sıkmamız gerektiğini, aynı gemide olduğumuzu söylemekten, halka sürekli kemer sıkma politikasını utanmazca dayatmaktan başka da bir şey bilmiyorlar. Ama biz biliyoruz ki bu ekonomik buhran ne geçici ne de buhranı yaratanların böyle bir niyeti var. Onlar bugün halka sadece umut satmaktan, halkı oyalamaktan ve kandırmaktan başka bir şey yapmıyorlar. 23 yıldır hileli yöntemlerle esir aldıkları ülkenin tüm kaynaklarını dış politika da ABD ve Avrupalı kapitalistlere pazarlamaktan başka çareleri kalmadı.

Yıllardır ülkenin kamusal tüm varlıklarını ve emek gücünü kapitalist şirketlere adeta bir teşvik olarak sunuyorlar. İçte patronlara sunulan ayrıcalıklar, vergi afları ve teşvikler, dışta ise ABD ve Avrupalılara sunulan doğal kaynaklarımız ve milli servetimiz “diplomasi” eliyle yok ediliyor ve Amerikalılara peşkeş çekiliyor. Hiç bahsetmeye gerek yok ama yakın zamanda Erdoğan ve kabinesinin ABD ve Trump ziyaretinde yaşananlar bunun en açık göstergesi. Alay konusu haline gelmiş bir devlet bürokrasisi ve ayaklar altına alınan ulusal onurumuz...

Çocuk-5

Pazar el yakıyor...

2015 yılı itibariyle Türkiye Avrupa ülkeleri arasında döviz cinsinden en az asgari ücrete sahip üç ülkesinden biri. Bulgaristan, Arnavutluk ve Türkiye. Üstelik Türkiye'de çalışan nüfusun yaklaşık 3'te ikisi asgari ücret ve çevresinde maaş alıyor. Erdoğan'ın kabinesinin “Avrupalı abileri” bir eli yağda bir eli bal da yaşarken Erdoğan Avrupalılara ve Amerika'ya Boeing, doğalgaz ve petrol sözü veriyor. Erdoğan ve kabinesi okullarda çocuklarımıza bir öğünde olsa yemeği fazla görürken hangi parayla bu sözleri Amerikalı dostlarına verebiliyor? Trump onun altından sandalyesini çekerken Erdoğan hangi sözleri, hangi tavizleri verdi? Türkiye resmi verilere göre bile yıllık enflasyonda dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip dört ülkesinden biri.

Enginn (2)

Arjantin, Suriye, Lübnan ve Türkiye. 1970'lerden bu yana ülke, enflasyonda çift haneli rakamlara sahip fakat 2000'li yılların başı ve özellikle 2010 yılı itibariyle kronik hiperenflasyonla boğuşuyor. Resmi enflasyon 2024 yılında yüzde 45 olurken gerçek enflasyon ise yüzde 70-80’ler civarıydı. Fakat asgari ücrete yüzde 30 zam yaptılar. Aradaki kayıp resmi verilere göre yüzde 15 iken gerçekte ise bunun 4-5 katı. Yıl içerisinde eriyen maaşları hiç hesaba katmıyoruz bile...

Çarşı, pazar karışık..!

Ekonomi bu haldeyken bu ülke nasıl yönetilmek isteniyor?

Tabi ki cahil ve eğitimsiz bir halkla.

Üç kuruşa muhtaç hale getirilmiş bir halk, çocukları ve kadınları köle haline getirilmiş bir halk çok daha kolay yönetilir. Tarikatlara, cemaatlere kol kanat geren bir tek adam rejimi ve sözde milli eğitimle bir halk nasıl köle haline getirilir ibretlik! “Milli Eğitim” adı altında MESEM dedikleri bir garabetle 2024-2025 eğitim yılında tehlikeli işlerde çalıştırılan 70 çocuk, yanma, düşme, ezilme sonucu can verdi.

MESEM çocukların pratik bir çıraklık eğitimiyle meslek sahibi edilmesi değil, onların gerçekten bedensel ve zihinsel gelişimlerinin bilimsel bir şekilde sağlanması değil, işyerinde patronlara ucuz işgücü olarak servis edilmesidir. İşyerlerinde çocuklar mobinge uğramakta ve doğrudan çalıştırılarak “bedava emek gücü” olarak kullanılmaktadır. Bu sistemle çocuklarımız (yaklaşık 1.5 milyon) eğitim sistemi dışına itilmiştir. Bu rakamlar gerçekten çok ciddi rakamlardır.

Tüm bunları TİP Milletvekili Sera Kadıgil mecliste milli eğitimin bütçesi tartışılırken Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Bakan Yusuf Tekin'e karşı dile getirdi. Bakan tek açıklama yapamadan toplantıdan kaçmıştır. Kendi çocukları kolejlerde okurken başkasının çocuğu öğle yemeği bile bulamıyor, okula aç gidip geliyor. Bakan Tekin Bey o sırada belki de tarikat ve cemaatlere milli eğitimi tahvil ediyordu. Kim bilir...?

Ne âlâ memleket!

Geçtiğimiz hafta (24 Kasım) İstanbul Valiliği'den bir açıklama yapıldı. Valilik, haşere ve kemirgen popülasyonundaki artışın çevresel kirliliğe yol açtığı iddiasıyla yayımladığı genelge kapsamında sağlık ve eğitim kurumları, havalimanları, ibadethaneler, park ve bahçeler, yol kenarları ile çocuk oyun alanlarında sokakta yaşayan köpeklerin beslenmesine müdahale edilmesini istedi.

Engin

Bu genelgeyle sokak hayvanlarının beslenmesine, su ve gıdaya erişilmesine aleni şekilde yasak getiriliyor. Bunun “yaşam hakkı ihlali” olduğunu söyleyen hayvan hakları savunucuları ve sivil insiyatifler tüm hayvan severleri sokağa “bir mama ve bir kap koy” diyerek göreve çağırdı. Anlaşılan hayvan dostlarımız da iktidarın gözüne batmaya devam ediyor. Onlar için on yıllardır hiçbir şey yapmayan iktidar hayvan popülasyonu artışının cezasını yine hayvanlara kesiyor. Peki tüm bunların sorumlusu sokaktaki hayvanlar mı yoksa onlara aşılama, kısırlaştırma ve bakım yapmayan, verdiğimiz milyonlarca vergiyi kim bilir nereye tahvil eden iktidar mı?

Tüm bu sorular ortada duruyorken değinmeden geçmeyelim.

“Barış” adı altında bir süreç işletilmeye çalışılıyor. Gerçi durun! Biz bunları daha önce bir yerden görmüştük. Daha öncede “barış süreci” adı altında bir süreç işletilmiş fakat AKP ve şürekasının yaşadıkları seçim hezimeti sonrasında barış masası tek bir darbeyle ortadan kaldırılmıştı. Fakat unutulmaması gereken şimdiki işletilen sürecin farklı olduğu ve Amerikan emperyalizminin Ortadoğu'da Türkiye'ye biçtiği rolün bir yansıması olduğu gerçeği. Belli ki ABD ve İsrail yanlısı bir Ortadoğu şekillenirken Türkiye'ye yeni roller veriliyor.

Dün terörist, canî, katil dedikleri (içerde kendilerinin halkın gözünde tek bir meşruluğu kalmamasına rağmen) bugün iktidarın müttefiki sayılabiliyor. Tabii tüm bu süreci Kürt hareketi açısından değerlendirirsek onlarda bu iktidarın samimiyetsiz olduğundan bihaber değiller. Bugün Kürtler Ortadoğu'da kimin ne olduğunu en iyi bilen halktır fakat Suriye topraklarındaki İsrail/Amerika ortaklığı ve hakimiyeti onlarında bir çeşit siyasal pragmatizme saplanmalarını beraberinde getiriyor. Ortadoğu'daki bu durum başka bir yazının konusu fakat bilinmelidir ki bugün işletilen süreç dış aktörlerden ve Amerikan emperyalizminden bağımsız bir süreç değildir...

Velhasıl sokakta beslenemeyen köpek, okula aç giden çocuklar, okuyamayan ve okulu bırakmak zorunda kalanlar, emeği ucuz işgücü olarak patronlara bedava edilen, iş cinayetlerinde ölen çocuklar, pazarda soğan, yeşillik satan çocuklar...

Velhasıl pazar, köpek ve çocuklar, çocuklarımız...