*“Kanımızı dökenler bilmediler, kanımız temel taşıdır.

Kan umudumuzu pekiştirdi. Bizim elele düştüğümüz yerde barışın parkları, sokakları, oyun bahçeleri, okulları yükselecek şimdi.”

Hain pusularda, işkence tezgâhlarında, darağaçlarında, fabrikalarda, grevlerde…

Teker teker, üçer beşer düştük.

Ama bir sabah — 10 Ekim 2015’te — Ankara Garı önünde 101 canımızı birden kaybettik.

Onlar kana doymadı; biz döktükleri kanın hesabını hâlâ sormaktayız.

Yine de unutmadık. Ant içtik: Mücadelemizde yaşatacağız dedik.

Çünkü biliyoruz — biz ölmeyi öğrendik ama onlar öldürmeyi bırakmadı.

10 Ekim sabahı binlerce insan “Emek, Barış ve Demokrasi” mitingi için Ankara Garı önünde toplanmıştı.

Saat 10.04’te iki büyük patlama duyuldu; pankartlar sedye oldu, gökyüzü karardı.

O sabah barış için toplanan insanlar hedef alındı — umut hedef alındı.

101 can, o meydanda bir daha hiç susmayacak bir sessizlik bıraktı.

Katliamın üzerinden on yıl geçti.

Kayıpların ardından sessizlikle konuşanlar da oldu, hâlâ hesap sormaya devam edenler de.

Artık biliyoruz ki bu saldırı yalnızca iki “cehennem zebanisinin” işi değildi; savaş politikalarının, ihmallerin ve suskunlukların gölgesinde işlenen bir insanlık suçuydu.

Ve hâlâ tam anlamıyla aydınlatılmış değil.

Ama o günden bugüne bir şey hep diri kaldı: hafıza.

Çünkü hafıza yalnızca geçmişi taşımak değil, geleceği kurmaktır.

Her 10 Ekim’de yalnızca kaybettiklerimizi değil, birlikte kurmak istediğimiz hayatı da hatırlıyoruz.

Barışın ve özgürlüğün sesi susturulamadı; biçim değiştirerek yaşamaya devam ediyor.

Bu yüzden isimlerini sokaklara, meydanlara, parklara verdik.

Elif Kanlıoğlu 10 Ekim Barış Parkı, Korkmaz Tedik Barış Parkı, Tahir Elçi Kent Ormanı…

Dün Turan Emeksiz Meydanı, Uğur Mumcu Mahallesi, Sabahattin Ali Sokağı, Deniz Gezmiş Anıtı, Erdal Eren Sokağı…

Nazım Kültür Evi, Asım Bezirci Kitaplığı, 12 Eylül Müzeleri…

Ve bazen bir meydan fiilen anıya dönüşür: 1 Mayıs Taksim Meydanı gibi, Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi gibi.

Her isim bir söz, her park bir anı, her anı bir çağrıdır: barışa, adalete, özgürlüğe, umuda.

Ama bu sözler yalnız tabelalarda kalırsa eksik olur.

Hiçbir yer ve eylem biçimini mutlaklaştırmadan, ancak en uygun olan yerde yapmaya özen göstermek gerekir.

Çünkü mekân, yalnızca buluşulan yer değil; hafızanın ve direnişin taşıyıcısıdır.

Her kent, kendi hafızasıyla konuşur; biz o sesi duymaya çalışıyoruz.

Antalya’da 10 Ekim anmalarını, her eylemin yapıldığı Attalos Meydanı yerine, Korkmaz Tedik Barış Parkı’nda gerçekleştirmek çok daha anlamlı olmaz mıydı?

İstanbul’da 6 Mayıs anmalarının yeri, Amerikalı 6. Filo askerlerinin denize döküldüğü Dolmabahçe;

10 Ekim’in yeri, Ankara Garı önü;

Diyarbakır’da Tahir Elçi’yi anmanın yeri kuşkusuz Dört Ayaklı Minare’dir.

Her ilde, her ilçede böylesi anlamlı mekânlar vardır.

Duruma göre bazen bir basın açıklaması, bazen bir sergi, konser ya da buluşma bu park ve sokaklarda hayat bulabilir.

Emek ve Demokrasi güçleri, yerel yönetimlerle ve çeşitli inisiyatiflerle ortaklaşarak, barış ve özgürlük mücadelesinin simgesi haline gelen canlarımızın adlarını unutturmamak için bu adların yeni mekânlara verilmesi konusunda daha fazla çaba harcamalıdır.

Hatırlamak, yalnızca yas tutmak değil; yaşatmanın yollarını bulmaktır.

Bu yüzden alışılmış törenlerin ötesine geçip, yaşamı çoğaltan yeni biçimler yaratmak gerekiyor.

Tıpkı Antalya’da Korkmaz Tedik için düzenlenen futbol turnuvaları, 10 Ekim anısına yapılan doğa yürüyüşleri, konserler, atölyeler, sergiler gibi...

Hepsi aynı amaca hizmet ediyor: acıyı kalıplaştırmadan, dayanışmayı büyüterek hatırlamak.

Çünkü adalet hâlâ eksik; barış ve özgürlük hâlâ uzağımızda.

Ama umudu diri tutmanın en insanca yolu, yaşamı ve mücadeleyi örgütlemekten geçiyor.

10 Ekim artık bir matem değil; insanın insana bakışını, birbirine tutunma arzusunu hatırlatan bir hafıza, bir tarih.

Barışa inanmanın, birlikte yaşamanın, yeniden kurmanın günü.

Ve belki de en güçlü söz artık şu:

Onları yalnızca anmıyoruz — yaşadıkları dünyayı tamamlamaya, umutlarını gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Bir gün demokrasi ve özgürlüğü kazandığımızda, barışın parkları Taksim’de, Ankara’da, Suruç’ta yükselecek.

Hele bir barış, hele bir özgürlük olsun...

“Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör.”

* Sennur Sezer