- "Söyleyinceye kadar kalacaksınız burada!" dedi.

- Sordum:

- Neyi söyleyinceye kadar?

- "Onu öldürdüğünüzü."

- Kimi öldürdüğümü?

- "Onu…"

"Bin Dokuz Yüz Seksen Dört" İngiliz yazar George Orwell tarafından yazılmış, distopik ve politik bir romandır. Kitapta geçen "Düşünce Polisi"  kavramının hayat bulduğu bir dönemden geçiyoruz. Geçiyoruz geçmesine de bu yol uzun  ince, engebeli ve zifiri karanlık. Ne zaman biteceğini şimdilik bilmek olası değil. Ancak bitecek buna şüphe yok...

"Gün geçmiyor ki," ile başlayan bildiriler, konuşmalar, yazılar basın açıklamaları hiç eskimeyecek gibi. Bilindik, beklenen baskılara hiç şaşırmıyoruz nedense öyle kanıksadığımız için değil elbette. Her halde bu işin raconu bu. Tek adam yönetiminin ne olduğunu en iyi bilenler ilk önce baskıya uğruyor, gözaltında tutuluyor, tutuklanarak korkutulmaya çalışıyorlar. Her gece yarısı her şafakta ütopyalar değil distopyalar hayat buluyor. Sosyalist partilerin yöneticilerinin,  gazetecilerin içinde olduğu ve 10 ayrı şehirde birden başlayan operasyonlarla 60 kişi gözaltına alınıyor. Emek Partisi (EMEP) İstanbul milletvekili İskender Bayhan'a göre büyük gözaltının sadece bir halkasını yaşıyoruz bugün.

"Altı bin civarında kişiyi kapsayan bir HDK davası ve HDK soruşturma süreci olduğunun bilgisini öğrendik. Bunun bin altı yüzünü İstanbul'da yaşayan yurttaşlarımız oluşturuyor".

Ancak cuntalarda darbelerde yapılanların aynısı gibi bir rakam, telaffuz edilen rakam. HDK yani Halkların Demokratik Kongresi daha geçen günlerde "Çözüm Barışta" konferansı düzenlemedi mi! Barış dediler barışta ısrar etmeyi sürdürdükleri ortadayken 10 -15  yıl gerilere giderek operasyon başlatanlar neyi amaçlamaktadır.

Kürtlerden, halklardan ve barıştan bahsetmeyin yoksa böyle. Kürtlerin haklarından bahsetmek Türkiyeli sosyalistlerin görevi zaten. Hele bu sosyalistler Kürtlerle dayanışma içinde olurlarsa demektir ki, Kürtlerden bir farkları yok ve Kürde neyse Kürtle beraber olanların da aynı sonucu yaşamasının garip bir yanı yok.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin erken veya zamanından yapılması durumunda Tek adama en büyük rakip olarak ortaya çıkan Ekrem İmamoğlu'nun defterinin dürülmesi için yapılanlar ortada... Kayyımlar ortada.

HDK operasyonu Kürde olduğu kadar Kürt ile yan yana duranlaradır. Tıpkı "Kent uzlaşısı " operasyonları gibi Türklerle burada siz bunu CHP diye okuyun yan yana duran Kürtlerin başına gelenler  hiç tesadüf değildir, bilerek yapılan gün yüzüne vuramadıkları korkunun işaretidir. Korkunun ecele faydası olmadığını söylemek de gereksiz zaten. Türklerin, Kürtlerin bir arada yaşadığı Gaziantep Başpınar organize sanayi bölgesinin işçileri, ekmeğini büyütmekten başka derdi olmayan işçileri direnmekten birleşmekten başka bir yolun olmadığını görmeye başladıkları için baskı, eylem yasağı (fabrika önünde bekleme yasağı gibi) kolluğun şiddeti, BİRTEK-SEN genel başkanı Mehmet Türkmen 'in tutuklanması gibi zincirin birer halkasıdır. "Düşünce Polisi " hiç olmadığı kadar devrede. Zincirin işçi ve emekçi halkası egemenlerin baskı rejimi kuranların korkusu olabilir ancak.

Girişteki diyalog Çetin Altan’ın 1972 yılında yazdığı ve 1973 yılında Orhan Kemal Roman Ödülünü kazanan "Büyük Gözaltı" romanında sıklıkla geçer.

- "Söyleyinceye kadar kalacaksınız burada!" dedi.

- Sordum:

- Neyi söyleyinceye kadar?

- "Onu öldürdüğünüzü."

- Kimi öldürdüğümü?

- "Onu..."

Boş atıp dolu tutmanın hikayesini Çetin Altan yarım asırdan fazla bir zaman önce yazmış.