Ülkenin siyasal anatomisini bir anlatı ile fotoğraflayın deseler sanırım başlıktaki bu üç kavram üzerinde durulmadan hiçbir gerçek açıklanamazdı. 23 yıldır ülkeyi yöneten bir siyasal iktidarın artık yeni bir rejim inşa ederken yeni bir insan tipi ve kültürünü de (kültürsüzlüğünü de) inşa ettiğini bugün açık ve net söyleyebiliriz. Üstelik bunu herhangi bir siyasal anlatı üzerinden değil, vasata indirgenmiş vaatler ve eğitimden sağlığa toplumun her kademesine yayılan dinci bir gericilikle harmanlayarak yaptığını ve bunda gayet başarılı olduğunu da gayet biliyoruz. Gramci, ölmekte olan bir toplumsal düzenden bahsederken “eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor; şimdi canavarlar zamanı” diyordu.

Yaratılan tek kutuplu dünya çürümüş ve yozlaşmış bir geçiş sürecine tekabül ediyor fakat insanlık geçmişte 20. yüzyıldaki sınıfsal karşılıkları içeren gerçek bir toplumsal karşıtlığı henüz yaratabilmiş değil. Emperyalizm ve sömürü gerçeği, dünyanın her tarafındaki ekonomik ve toplumsal yıkım ve Filistin'de yaşanan soykırım bize insanlığın gerçek savunusunun bu “canavarlar” karşındaki çaresizliğini anlatıyor. Çünkü sınıfsal karşıtlığın yerini bölgesel çatışmalar, iç karışıklıklar, dincilik ve gerici milliyetçilik alıyor. Böylesi bir karşıtlık düzlemi dünyanın emperyalist devletler tarafından sömürüsünü de gayet mümkün kılıyor.

Peki Türkiye bu siyasal iklimin neresinde?

23 yıldır var olan Beştepe (Saray) rejimi ülkenin adım adım dinci ve piyasacı, özelleştirmeci bir kapitalist sömürü sistemine dönüştürülmesinde kullanışlı bir aygıt rolünde. Tabi bu rejim öyle gökten zembille düşmedi. Bunun 1950'lere dayanan toplumsal bir formasyonla oluşturulduğu, darbeler, gladio ve sivil faşizmle yukardan aşağıya bir devlet mekanizmasıyla örgütlendirildiği gerçeğini gözardı edemeyiz. Bugün eğitimden sağlığa, hukuk sisteminden, medya düzenine ve sokaktaki çeteleşmeye kadar ülkenin her tarafına yayılan bir çürümüşlükle karşı karşıyayız.

Öyle ki bu durum; ülkemizde önemli bir toplumsal kitleyi de etkileyen, konvansiyonel sermayenin ve para akışının döndüğü futbol düzeni de bu rejimin bir parçası. Milyonlarca euroluk transferler, Avrupalı kulüplerin kapısında menajerlerin oyuncağı olmuş büyük kulüpler, kulüp yapılarının artık müşteri olarak gördükleri taraftar kitlelerini memnun edecek bir sermaye düzenine endeklenmesi, yapılan sponsorluk anlaşmaları ve kulüp gelirlerinin faiz, borç sarmalında banka sistemine entegrasyonu ancak böyle bir düzenle sağlanıyor. Daha geçen gün ülkenin en pahalı takımlarından biri olan, taraftarlarını “memnun etmek” için bir çırpıda 75 milyon euroyu bir futbolcuya transfer parası olarak vermek zorunda kalan, Avrupa'da transfere harcanan gider sıralamasında üstleri oynayan, ülkenin en pahalı kulübü olan 5 yıldızlı Galatasaray'ın Almanya'nın orta sıralarındaki ortalama bir takım olan Eintracht Frankfurt'dan 5 gol yemesi, -belki de bilinmez ama- ülkenin içine girdiği bu beş sarmalını da güzel özetliyor! Yasadışı bahis sitelerinin reklamının formalarda ve reklam panolarındaki yeri, el altından kendi taraftarına satılan

KARABORSA BİLETLER VS...

Ülkenin diğer büyük kulüpleri olan Fenerbahçe ve Beşiktaş'ta bu düzenden azade değil. Özellikle bu iki kulüp harcanan onca paraya ve yapılan milyonlarca liralık transferlere rağmen -Avrupa'yı geçtik ülkede bile- yıllardır elle tutulur bir başarıya sahip değiller. Üstelik kulüp yöneticileri ve futbolcuları bu süreklileşen başarısızlık nedeniyle sürekli değişmek zorunda kalıyor ve her yeni gelen başkan ve yönetimi yeni bir borç sarmalıyla kulübü daha da işin içinden çıkılmaz hale getiriyor. -Beşiktaş'taki Hasan Arat yönetimi ve daha dün 7 yıldır kulübün başında olan ve ne yapsa da şampiyon olamayan Ali Koç yönetimi de Fenerbahçe'yi bırakmak zorunda kaldı. Ayakta kalmak için sürekli taraftarını memnun etmek zorunda olan, sosyal medyanın da gücünü üzerinde sürekli bir baskı aracı olarak hisseden bu kulüpler yaptıkları “doldur boşalt” transferlerle milyonlarca lirayı kulüp menajerlerine ve futbolculara ödenen devasa tazminatlara gömmüş durumda. Ortada dönen ciddi paraları düşününce insan durup düşünmeden edemiyor. Milyonlar nasıl bu kadar kolay heba edilebiliyor. Ülkenin ekonomik yapısının bozuk ve döviz kurunun bu kadar yüksek olduğu bir ülkede ”milli servet” sayılabilecek bu paralar nasıl pervasızca harcanabiliyor. Gerçekten tüm bunları düşününce inanılmaz geliyor insana...

Aklımıza ilk gelen tüm bunların bir kara para aklama oyunu olduğu, milyonların döndüğü bahis sisteminin bu sistemin bir parçası olduğu ve endüstriyel futbol dünyasının bir yansıması olduğu gerçeği.

Futbol maçlarındaki hakem yönetimleri, Video Yardımcı Hakem (VAR) sistemi gibi teknolojik bir hakem sisteminin kullanılmasına rağmen maçların doğrudan skorlarına yansıyan skandal kararlar ve kendini tekrar eden büyük hakem hataları tüm bunların basit birer parçasıymış gibi geliyor. Kısacası ülkenin hali neyse pür mecali de o oluyor ve futbolu da, eğlencesi de bu düzenden nasibini alıyor...

Tüm bunlar aslında var olan bir sistemin uzantısı şeklinde tezahür ediyor. Birbirinden ayrı ve bağımsız görünse de bağlantılı bir gerçeğin farklı tezahürleri...

Ülkemizde var olan hukuk sisteminin zayıflığı, yapılan yolsuzluklar, hırsızlık, işlenen suçlar, haksızlıklar ve cinayetlere karşı hukuk sisteminin hayırhah tutumu, adliyelerde var olan milyon icra dosyaları, davalar ve ekonomik kriz siyasal İslamcı bu gerici rejimi iyice çürütüyor.

Ülkede kurulan ve suç üreten bu gayri meşru sermaye rejimi, emek ve doğa düşmanlığıyla atbaşı gidiyor ve ülkenin tüm ulusal değerleri borsa da satılığa çıkarılıyor. AKP ve Beştepe rejimi ülkeyi “Beşli çetelere” havale etmiş durumda ve ülkemizin tüm toprakları, milli serveti, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri yağmalanıyor. Tüm bu ekonomik ve toplumsal kriz eşliğinde ülkenin anayasal düzeni (mecliste henüz çoğunluk sağlanamadığından) yerel yönetimler ve yöneticileri aracılığıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Ülke seçimsiz ve muhalefetsiz bir gerici Ortadoğu ülkesine dönüştürülmeye çalışılıyor...

Velhasıl kelam ülke Beştepe, beş yıldızlı kulüpler ve Beşli Çeteler arasında adım adım yok oluşa sürükleniyor...