Gazeteci Deniz Zeyrek’in yazılarını okur, TV ve YouTube programlarını takip ederim.
Sosyal medyada karşıma çıkan bir başka paylaşım ile birlikte Zeyrek’in söyledikleri yalnızca bir dönemin hikâyesini değil, aynı zamanda bugünün gerçeklerini de gözler önüne seriyor.
Paylaşımda iki temel unsur dikkat çekiyor:
Gazeteci Deniz Zeyrek’in güncel bir videoda yönelttiği sert sorular ve Yavuz Şen’e atfedilen, Çarlık Rusya’sında geçen bir Narodnik* hikâyesi. İlk bakışta birbirinden farklı gibi duran bu iki anlatı, aslında ortak bir gerçeğe işaret ediyor: Devlet aygıtı, kimin çıkarını koruduğuna karar verdiği anda – ki bu egemen sınıftan başkası değildir – gerçeği dile getirenleri susturmakta gecikmez.
Zeyrek'in Sorusu: Siz Kimin Jandarmasısınız?
Gazeteci Deniz Zeyrek, Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’nde çalışan işçilere yönelik jandarma müdahalesi üzerine şunları soruyor:
> "Sen Limak’ın askeri misin, köylünün mü? Görevin ormanı korumak mı, ormanı yok etmek mi? (...) Akkuyu’da işçilerin mi jandarmasısın, Rus şirketinin mi? Tomalarla kovaladığın işçilerin mi, onların maaşını ödemeyenlerin mi?"
Bu sorular yalnızca bir olayın sıcak gelişmesine dair değil; Türkiye'deki güvenlik aygıtlarının sınıfsal ve siyasal konumlanışlarına yönelik derin ve haklı bir eleştiridir.
Zeyrek’in sözleri, Akbelen Ormanlarını savunan köylü kadınlara uygulanan şiddetle Akkuyu’daki işçilere yapılan muameleyi aynı düzlemde ele alıyor: Devletin kolluk kuvveti, yurttaşı değil sermayeyi korumaktadır.
🔴 Akkuyu Nükleer Santrali’nde çalışan işçilere jandarma müdahalesi
— bianet (@bianet_org) July 23, 2025
👉 İşçiler, üç aydır maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle iş bıraktı. https://t.co/UayG2LfHgQ pic.twitter.com/oQQQ0esOME
BİR YÜZYIL ÖNCESİNDEN BUGÜNE: NARODNİK’İN HİKÂYESİ
Yavuz Şen’in paylaştığı hikâye, Çarlık Rusya’sında geçen kısa ama sarsıcı bir anlatıdır. Bir Narodnik – halkçı devrimci – yakalanır, gözaltında ağır işkenceler görür, ardından jandarmaya teslim edilir.
Jandarma erleri – köylü çocukları – adama acır, “Ne yaptın da sana bunu yaptılar?” diye sorar.
Narodnik yanıt verir:
> “Ben sadece bu köylü neden aç, neden yoksul, bunu sordum. Toprak ağaları çalışmadan yiyor. Vali, belediye başkanı, vekil, hepsi onların emrinde. Bu düzen halkı ezerken sessiz kalmak suçtur.”
Jandarma şaşırır ama başta hak verir. Ta ki Narodnik cümlesini şöyle bitirene kadar:
> “Tüm bu düzenin başında Çar var. Asıl suçlu odur. Çar gitmeden bu iş düzelmez.”
Bu söz, jandarmanın ruhunda bir kırılmaya neden olur. Bir anda aynı adamı tüfek dipçikleriyle dövmeye başlarlar:
> “Vay hain! Vay adi! Çar babamıza laf ettin ha?!”
Bu sahne, aslında bir devlet aygıtının ideolojik işleyişini deşifre eder. Çar’ın temsil ettiği iktidar yalnızca yukarıdan gelen bir baskı değildir; otorite, toplumun alt katmanlarına da sızmıştır.
Yani köylü çocukları olan jandarmalar, kendi sınıfsal çıkarlarına aykırı biçimde efendilerini korurlar. İtaat...
Bu durum Louis Althusser’in “devletin ideolojik aygıtları” kavramını hatırlatır. (Devletin ideolojik aygıtları derken Althusser, okulları, medyayı, dini kurumları kasteder. Bu aygıtlar halkı yalnızca bastırmaz; onların neyin “doğru” olduğunu düşünmesini (!) de sağlar.)
Devlet yalnızca baskı aygıtı değildir; aynı zamanda bireylerin bilinçlerini şekillendirerek onları gönüllü itaatkârlar hâline getirir. Böylece halk, kendi celladını alkışlayabilir hâle gelir. Aynı durum bugün de geçerlidir:
Hak arayan işçiler değil, onların üzerine yürüyen güvenlik kuvvetleri “görevini yapmış” sayılır.
ÇARKLAR DEĞİŞMEDİ
Bugün Akbelen’de ormanını koruyan köylü kadınlarla, Akkuyu’da alın terinin karşılığını isteyen işçilerin başına gelen ile yüz yıl önceki Narodnik’in yaşadıkları arasında yapısal bir fark yoktur. Sorunun adı farklıdır, ama özü aynıdır:
İktidar, eleştiriyi tehdit sayar. Gerçeği dile getirenin üzerine çullanır.
Çünkü sistemin devamı, çarkların sorgusuz sualsiz dönmesine bağlıdır. O çarkı durdurmak isteyen her ses “hain” ilan edilir. Soru soran köylü kadın “terörist” olur, hakkını isteyen işçi “provokatör” olur. Narodnik “anarşist”tir zaten; Deniz Zeyrek ise “sözde gazeteci.”
Etiketler değişir ama susturma arzusu baki kalır.
SONSÖZ: GERÇEĞİN BEDELİ
Narodnik’in hikâyesi yalnızca tarihsel bir ibret değildir. Aynı zamanda bir uyarıdır:
Gerçeği söylemenin bedeli büyüktür.
Ama o bedel ödenmedikçe hiçbir çark durmaz, hiçbir düzen değişmez.
Deniz Zeyrek’in sorusu, bugün her yurttaşın kendine sorması gereken bir sorudur:
“Sen kimin jandarmasısın?”
Ve ardından şu soru gelir:
Bu çark neden hep gerçeği söyleyenleri öğütür?
Hiç düşündünüz mü?
---
* Narodnik: “Halkın Dostları”, “halk” anlamına gelen narod sözcüğünden türemiştir. Narodnik, Rus İmparatorluğu’nda 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan sosyal-devrimci bir harekettir. Kısa tanımıyla, Narodnik, Çarlık Rusya’sındaki devrimci küçük burjuva topluluğudur. Devrimi itici sınıfın değil, devrimcilerin (narodniklerin) gerçekleştirebileceğini savunmuşlardır.
Fotoğraf: https://www.mersinportal.com/