Tarih bazen bir cümleye sığar. Bazen bir çobanın, bir çiftçinin ya da bir değirmencinin sesi çağları aşar. Tıpkı 1750 yılında, Prusya Kralı II. Friedrich’in karşısında dimdik duran o değirmencinin söylediği gibi:

Berlin’de hâkimler var.”

Bu cümle, yalnızca bir bireyin direnişini değil; hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının ve adaletin sembolüdür.

Bir Değirmencinin Direnişi

Rivayet odur ki; Prusya Kralı, Berlin yakınlarındaki Postdam’da bir tepeye saray yaptırmak ister. Ama o tepe, yıllardır bir değirmenci ailesine aittir. Kralın adamları gider, yüksek bedeller önerir. Değirmenci reddeder:

“Babamdan kaldı bu yer, ben de çocuğuma bırakacağım.”

Kral öfkelenir:

“Ben Prusya Kralı’yım. Zorla da alırım! Senin kimin var?”

Değirmenci ise sakindir:

 “Berlin’de hâkimler var.”

Ve kral geri adım atar. Değirmen yerinde kalır. Saray başka bir yere inşa edilir. Üstelik adı da manidardır: Sans-Souci — “Kaygısız”.

Türkiye’de Hâkimler Var mı?

Bu hikâyenin gerçek olup olmadığı bugün tartışılır. Ama verdiği mesaj tartışılmaz: Güç karşısında hukukun varlığı.

Peki bugün?

Türkiye’de savcılar, hâkimler, avukatlar var. Ama mesele, adaletin hangi terazide tartıldığı. Çünkü hukuk yalnızca “mevcut” olmakla değil, “çalışmakla” anlam kazanır.

Son günlerde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan diploma davası bunun güncel bir örneği. “Şeklen doğru, içerik bakımından sahte” olduğu iddia edilen bir belgeyle ilgili olarak, yalnızca hapis değil, siyaset yasağı da isteniyor.

Yani mesele artık sadece bir diploma değil. Mesele, Berlin’deki o hâkimlerin Türkiye’deki izdüşümünün olup olmadığı.

Adalet Kime Göre?

Bir işçi patronuna, bir köylü sermayeye, bir yurttaş devlete karşı yargıya başvurabiliyor mu?

Adalet, güçlüye göre mi işliyor, yoksa gerçekten hakkı mı arıyor?

Bugün İmamoğlu belki de bir modern değirmencidir. Onun şahsında CHP’li belediyelere yönelik baskılar, gözaltılar, görevden almalar, silkelemeler; muhalif televizyonlara verilen yayın durdurma cezaları; maden ruhsatlarıyla köylülerin susturulması; protestocu gençlerin tutuklanması…

Tüm bunların gölgesinde, muhalefetin hukuk sistemine güven duyması hâlâ mümkün mü?

Ve Sorunun Kendisi:

Bugün belki hepimiz, elinde sadece onuru ve ilkeleri kalan o değirmenci gibiyiz.

O hâlde sormanın tam zamanı:

Berlin’de hâkimler var mı hâlâ?

Ya bizde?

Ve bir gün, hep birlikte, tereddütsüz ve güvenle “Evet, var” diyebilecek miyiz?